Şeyhü’l-Ekber -kuddise sırruh- Hazretleri’nin,
Hâtemü’l-Evliyâ İle Perde Arkasından Konuşması:
Şeyhü’l-ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri, Hâtemü’l-evliyâ olan zâtı bütün husûsiyetleriyle tamâmen açığa çıkardığı "Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ" adlı eserinde; Hâtemü’l-evliyâ olan zâtla gizli bir perdenin ardından konuştuğunu ifşâ etmiş; bu konuşma esnâsında, onun Sıddîk-ı Ekber -radiyallâhu anh-in halîfelerinden biri olduğunu öğrendiğini ve ifşâ edilmesi mümkün olmayan daha bir çok işlerin tecellî ettiğini haber vermiştir:
"Gizli bir perdenin arkasından birtakım kırmızılıklar doğdu; birdenbire ondan Hatm nûru ile, haber verici bir dille: ‘Ben asfiyâ cemaatinin öncüsü olan Hâtemü’l-evliyâ’yım. Senin hikmetin ve ümid ettiğin ‘Hâtem’ bende gizlidir!’ şeklinde bir hitap geldi. Ben ona; ‘Peki berâberinde tasdik edici bir yardımcın var mı?’ dedim; ‘Ben Atîk’in (Sıddîk-ı Ekber -radiyallâhu anh-in) halîfesiyim, (kalplere) onun zikrini boşaltırım!’ dedi. Birdenbire Sıddîk onun karşısına, ‘Şemsü’l-garb’ (batı güneşi) de onun arkasına geçti; sonra da ayrıldı. Nitekim artık onu bırakmıştı.
Tıynetle ilgili bir zümrüdün kanalında diğer şeyler de yokolduğu, nûrlar kesildiği ve benzerliklere dâir inceliklere kavuşulduğu zaman ise, onu destekleyen bir çığlık duyuldu. O’nun Hâtem-i evliyâ’sının kendisine halef olduğu sırrın ve tedbîrin sâhibi, onun nihâyete erdirilişi esnâsında da yine onun karşısındaydı. Daha sonra ise, ifşâ edilmesi zamâna sığdırılamayan ve kendisiyle ilgili haberleri tevdî etmeye durumun elvermediği bu tecellî hakkında, yine birtakım işler meydana geldi." ("Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ"; s.48, Bas.: Mısır, 1954)
Hâtemü’l-Evliyâ İle Perde Arkasından Konuşması:
Şeyhü’l-ekber Muhyiddîn İbnü’l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri, Hâtemü’l-evliyâ olan zâtı bütün husûsiyetleriyle tamâmen açığa çıkardığı "Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ" adlı eserinde; Hâtemü’l-evliyâ olan zâtla gizli bir perdenin ardından konuştuğunu ifşâ etmiş; bu konuşma esnâsında, onun Sıddîk-ı Ekber -radiyallâhu anh-in halîfelerinden biri olduğunu öğrendiğini ve ifşâ edilmesi mümkün olmayan daha bir çok işlerin tecellî ettiğini haber vermiştir:
"Gizli bir perdenin arkasından birtakım kırmızılıklar doğdu; birdenbire ondan Hatm nûru ile, haber verici bir dille: ‘Ben asfiyâ cemaatinin öncüsü olan Hâtemü’l-evliyâ’yım. Senin hikmetin ve ümid ettiğin ‘Hâtem’ bende gizlidir!’ şeklinde bir hitap geldi. Ben ona; ‘Peki berâberinde tasdik edici bir yardımcın var mı?’ dedim; ‘Ben Atîk’in (Sıddîk-ı Ekber -radiyallâhu anh-in) halîfesiyim, (kalplere) onun zikrini boşaltırım!’ dedi. Birdenbire Sıddîk onun karşısına, ‘Şemsü’l-garb’ (batı güneşi) de onun arkasına geçti; sonra da ayrıldı. Nitekim artık onu bırakmıştı.
Tıynetle ilgili bir zümrüdün kanalında diğer şeyler de yokolduğu, nûrlar kesildiği ve benzerliklere dâir inceliklere kavuşulduğu zaman ise, onu destekleyen bir çığlık duyuldu. O’nun Hâtem-i evliyâ’sının kendisine halef olduğu sırrın ve tedbîrin sâhibi, onun nihâyete erdirilişi esnâsında da yine onun karşısındaydı. Daha sonra ise, ifşâ edilmesi zamâna sığdırılamayan ve kendisiyle ilgili haberleri tevdî etmeye durumun elvermediği bu tecellî hakkında, yine birtakım işler meydana geldi." ("Ankâ-i Muğrib fî Ma’rifeti Hatmü’l-evliyâ"; s.48, Bas.: Mısır, 1954)