Hâtemü'r-Rusül ve Hâtemü'l-Evliyâ'nın
Velâyeti, Bütün Velâyetlerden Öncedir:
Nev'î Yahyâ Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri "Keşfü'l-Hicâb"ın bir başka noktasında; Hâtemü'r-rusül ve Hâtemü'l-evliyâ'nın velâyetinin bütün nebî, resûl ve velîlerin velâyetinden önce yaratıldığına işaret ederek şöyle buyurmuştur:
"Şimdi, her ne kadar unsûrî mîzaçları ve tabiî tıynetleri geciktirilmiş olsa da, Âdem Aleyhisselâm'dan bugüne gelinceye kadar, belki Âdem Aleyhisselâm'ın bizzat kendisi de dâhil olmak üzere hiçbir peygamber yoktur ki, (ilmini) Hâteme'n-nebiyyîn'in mişkâtından (kandilinden) almış olmasın. Zîrâ Hâteme'n-nebiyyîn hakîkati ve rûhâniyyeti yönüyle onların hepsinden önce mevcuttu.
Nitekim o, her şeyden önce mevcûd olduğuna dâir bir delil zikrederek şöyle buyurmuştur:
'Âdem'in unsûrî bedeni henüz kemâle ermemişken ben peygamberdim.'
Zîrâ:
'Allah'ın ilk yarattığı şey benim Nûr'umdur.'
Hükmünce, Nûr-i Muhammedî'nin çok önceden ruhlar âleminde, peygamberlerin ruhlarına öncülük eden bir imam oluşu zâten bilinen bir kaziyyedir. Yâni Hâtemü'l-enbiyâ'nın: 'Ben peygamberdim.' demesi; nübüvvetini kendisi de bildiği hâlde, bi'l-fiil meydana gelmiş nübüvvetin ifâdesidir. Amma Hâtemü'l-enbiyâ'nın dışındaki peygamberler bunun tam zıddıdır, bunların nübüvvetleri şehâdet âlemine gelmezden önce meydana gelmemiştir. Bilâkis bunlar gönderildikleri zaman bi'l-fiil peygamber olurlar ve peygamberliklerini bilirler, gönderilmeden önce peygamberliklerini bilemezler. Zîrâ nübüvvetleri nübüvvetin aslı değildir, sonradan verilenidir; şehâdet hazîresinden yukarıda olan hazîrelere vâkıf olamazlar.
Hâtem-i evliyâ da Hâtem-i enbiyâ gibi olup, Hakîkat-ı Muhammediyye sûretlerinden bir sûrettir ki, velâyet-i hâssa'-i Muhammediyye bununla hatmolunur. Âdem ve diğer velîler su ile toprak arasında iken, bu Hâtem de bi'l-fiil velî idi ve velâyetini bilmekteydi. Amma bunun dışındaki diğer velîler velâyet şartlarını tahsîl etmedikçe, yâni kendileri olmadan bir velî'nin velâyet'le vasıflanamadığı ilâhî ahlâkla ahlâklanmadıkça bi'l-fiil 'velî' olamamıştır. Onların bu ilâhî ahlâk sâyesinde velâyetin şartlarıyla vasıflanmaları da, Allah-u Teâlâ'nın 'Velî' ve 'Hamîd' isimleriyle müsemmâ olmasından kaynaklanmıştır." ("Keşfü'l-Hicâb min Vechi'l-Kitâb", Hacı Mahmud Efendi, nr.: 2291, vr. 41b-42a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
Velâyeti, Bütün Velâyetlerden Öncedir:
Nev'î Yahyâ Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri "Keşfü'l-Hicâb"ın bir başka noktasında; Hâtemü'r-rusül ve Hâtemü'l-evliyâ'nın velâyetinin bütün nebî, resûl ve velîlerin velâyetinden önce yaratıldığına işaret ederek şöyle buyurmuştur:
"Şimdi, her ne kadar unsûrî mîzaçları ve tabiî tıynetleri geciktirilmiş olsa da, Âdem Aleyhisselâm'dan bugüne gelinceye kadar, belki Âdem Aleyhisselâm'ın bizzat kendisi de dâhil olmak üzere hiçbir peygamber yoktur ki, (ilmini) Hâteme'n-nebiyyîn'in mişkâtından (kandilinden) almış olmasın. Zîrâ Hâteme'n-nebiyyîn hakîkati ve rûhâniyyeti yönüyle onların hepsinden önce mevcuttu.
Nitekim o, her şeyden önce mevcûd olduğuna dâir bir delil zikrederek şöyle buyurmuştur:
'Âdem'in unsûrî bedeni henüz kemâle ermemişken ben peygamberdim.'
Zîrâ:
'Allah'ın ilk yarattığı şey benim Nûr'umdur.'
Hükmünce, Nûr-i Muhammedî'nin çok önceden ruhlar âleminde, peygamberlerin ruhlarına öncülük eden bir imam oluşu zâten bilinen bir kaziyyedir. Yâni Hâtemü'l-enbiyâ'nın: 'Ben peygamberdim.' demesi; nübüvvetini kendisi de bildiği hâlde, bi'l-fiil meydana gelmiş nübüvvetin ifâdesidir. Amma Hâtemü'l-enbiyâ'nın dışındaki peygamberler bunun tam zıddıdır, bunların nübüvvetleri şehâdet âlemine gelmezden önce meydana gelmemiştir. Bilâkis bunlar gönderildikleri zaman bi'l-fiil peygamber olurlar ve peygamberliklerini bilirler, gönderilmeden önce peygamberliklerini bilemezler. Zîrâ nübüvvetleri nübüvvetin aslı değildir, sonradan verilenidir; şehâdet hazîresinden yukarıda olan hazîrelere vâkıf olamazlar.
Hâtem-i evliyâ da Hâtem-i enbiyâ gibi olup, Hakîkat-ı Muhammediyye sûretlerinden bir sûrettir ki, velâyet-i hâssa'-i Muhammediyye bununla hatmolunur. Âdem ve diğer velîler su ile toprak arasında iken, bu Hâtem de bi'l-fiil velî idi ve velâyetini bilmekteydi. Amma bunun dışındaki diğer velîler velâyet şartlarını tahsîl etmedikçe, yâni kendileri olmadan bir velî'nin velâyet'le vasıflanamadığı ilâhî ahlâkla ahlâklanmadıkça bi'l-fiil 'velî' olamamıştır. Onların bu ilâhî ahlâk sâyesinde velâyetin şartlarıyla vasıflanmaları da, Allah-u Teâlâ'nın 'Velî' ve 'Hamîd' isimleriyle müsemmâ olmasından kaynaklanmıştır." ("Keşfü'l-Hicâb min Vechi'l-Kitâb", Hacı Mahmud Efendi, nr.: 2291, vr. 41b-42a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.