Mu'înddîn el-Buhârî -kuddise sırruh- Hazretleri
Hâtemü’r-Rüsul’ün Gizlediği Velâyetin
Hâtemü’l-Evliyâ’ Tarafından İzhâr Edilişi:
“Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”ta yeralan diğer bir beyanında ise Hazret, bütün velâyet mertebelerinin “Hâtemü’l-velâye”de toplandığını beyan ederek, Muhammed Aleyhisselâm’ın peygamberliği nedeniyle izhâr edemediği bu has velâyeti, onun nübüvvetinin zâhirine ve velâyetinin bâtınına vâris olan Hâtemü’l-evliyâ’nın izhâr edeceğini haber vermektedir:
“Hâtemü’l-evliyâ’ şefâ’at kapısını açmada Âdemoğlunun efendisi ve cemaatin rehberi kılınan, Hâtemü’r-rüsul olan Muhammed Aleyhisselâm’ın güzelliklerinden bir güzelliktir. Çünkü o velâyet mertebesindeki kâmil velîlerin ruhlarını, en kâmil ve olgun ‘Hatmiyyet’ husûsundaki verâsetinde biraraya toplamıştır. Nitekim o -aleyhisselâm- da, bu nübüvvet ve bu velâyet hakkında kâmiller cemaatinin rehberidir. Çünkü onların meşrebi de, menbâ’ı da odur. O -aleyhisselâm- risâlet makâmında zâhiri idâme ettirip, isimlerin hepsini biraraya toplayan Zâtî Ehadiyyet’le ilgili velâyeti izhâr etmediği ve kendisinde gerçekleşen ‘Hâdî’ isminde göründüğü için bu güzellik ve bu hatmedici velâyet, tâ ki onun nübüvvetinin zâhirine ve velâyetinin bâtınına vâris olan, velâyetin ‘Hâtem’ mazharında zuhûr edinceye dek bâkî kalmıştır. Zîrâ o, peygamberler ve velîler cemaatinin rehberi olan bir mertebe ve ilkle ikinci arasındaki dönüşüm sâyesinde, men’ olunanlara şefâ’atçi kılınan bir kimsedir.
Şu kadar var ki, efendilikte ise o, O’nun evvelle ilgili ilminin hazîrelerindeki farklı ilâhî hakîkatlerin kendisinden yönlendirildiği bir Efendi’dir. O ise yokluk karanlığından bilinirlik fezâsına ulaşmasına göre, belâ (mahşer) ehlinin boyun eğdiği, mekân tutulan kâinatla ilgili hakîkatlerdir. Bunun içindir ki; ‘Velâyet ancak feleklerin yaratılışı iledir.’ denilmiştir.
Bir de şu var ki, dönüşme husûsunda onun -aleyhisselâm- şefâ’atçiliği mahşer ehli içindir ve bu ilk şefâ’atin bir eseridir. O, hâlen ve makâmen Peygamber Aleyhisselâm’ın yalnız kendisine tahsis edilen Allah’ın bir ta’yîninden ibâret olup, umûma âit olmayan has bir hâlin ta’yînidir. Aynı zamanda o bir şefâ’at makâmıdır. Dolayısıyla hepsinin ve mislinin talebi husûsunda, bunun tümüne birden bedel olup, umum için geçerli olmadığını söylemek gerekir.” (“Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”; Es’ad Efendi, nr.: 1539, vr. 36b-37a)
Mu’înüddîn el-Buhârî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs” adlı şerhindeki “Hâtemü’l-velâye” ile ilgili beyan ve ifşaatları bu sözleriyle nihayete ermektedir.
Hâtemü’r-Rüsul’ün Gizlediği Velâyetin
Hâtemü’l-Evliyâ’ Tarafından İzhâr Edilişi:
“Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”ta yeralan diğer bir beyanında ise Hazret, bütün velâyet mertebelerinin “Hâtemü’l-velâye”de toplandığını beyan ederek, Muhammed Aleyhisselâm’ın peygamberliği nedeniyle izhâr edemediği bu has velâyeti, onun nübüvvetinin zâhirine ve velâyetinin bâtınına vâris olan Hâtemü’l-evliyâ’nın izhâr edeceğini haber vermektedir:
“Hâtemü’l-evliyâ’ şefâ’at kapısını açmada Âdemoğlunun efendisi ve cemaatin rehberi kılınan, Hâtemü’r-rüsul olan Muhammed Aleyhisselâm’ın güzelliklerinden bir güzelliktir. Çünkü o velâyet mertebesindeki kâmil velîlerin ruhlarını, en kâmil ve olgun ‘Hatmiyyet’ husûsundaki verâsetinde biraraya toplamıştır. Nitekim o -aleyhisselâm- da, bu nübüvvet ve bu velâyet hakkında kâmiller cemaatinin rehberidir. Çünkü onların meşrebi de, menbâ’ı da odur. O -aleyhisselâm- risâlet makâmında zâhiri idâme ettirip, isimlerin hepsini biraraya toplayan Zâtî Ehadiyyet’le ilgili velâyeti izhâr etmediği ve kendisinde gerçekleşen ‘Hâdî’ isminde göründüğü için bu güzellik ve bu hatmedici velâyet, tâ ki onun nübüvvetinin zâhirine ve velâyetinin bâtınına vâris olan, velâyetin ‘Hâtem’ mazharında zuhûr edinceye dek bâkî kalmıştır. Zîrâ o, peygamberler ve velîler cemaatinin rehberi olan bir mertebe ve ilkle ikinci arasındaki dönüşüm sâyesinde, men’ olunanlara şefâ’atçi kılınan bir kimsedir.
Şu kadar var ki, efendilikte ise o, O’nun evvelle ilgili ilminin hazîrelerindeki farklı ilâhî hakîkatlerin kendisinden yönlendirildiği bir Efendi’dir. O ise yokluk karanlığından bilinirlik fezâsına ulaşmasına göre, belâ (mahşer) ehlinin boyun eğdiği, mekân tutulan kâinatla ilgili hakîkatlerdir. Bunun içindir ki; ‘Velâyet ancak feleklerin yaratılışı iledir.’ denilmiştir.
Bir de şu var ki, dönüşme husûsunda onun -aleyhisselâm- şefâ’atçiliği mahşer ehli içindir ve bu ilk şefâ’atin bir eseridir. O, hâlen ve makâmen Peygamber Aleyhisselâm’ın yalnız kendisine tahsis edilen Allah’ın bir ta’yîninden ibâret olup, umûma âit olmayan has bir hâlin ta’yînidir. Aynı zamanda o bir şefâ’at makâmıdır. Dolayısıyla hepsinin ve mislinin talebi husûsunda, bunun tümüne birden bedel olup, umum için geçerli olmadığını söylemek gerekir.” (“Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”; Es’ad Efendi, nr.: 1539, vr. 36b-37a)
Mu’înüddîn el-Buhârî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs” adlı şerhindeki “Hâtemü’l-velâye” ile ilgili beyan ve ifşaatları bu sözleriyle nihayete ermektedir.