Müeyyedüddîn el-Cendî -kuddise sırruh- Hazretleri
İki Bedende Bir Ruh:
Hazret gerek Hâtemü’l-enbiyâ Aleyhisselâm’ın, gerekse Hâtemü’l-evliyâ’nın aslının, bir olan Muhammedî hakîkat olduğunu beyan buyurmuş; bu aslın Hâtemü’l-enbiyâ ve Hâtemü’l-evliyâ sûretinde, iki bedende tek bir ruh olarak, küllî Muhammedî nübüvvet’ten ibâret olan “Hatemü’n-nübüvve” mertebesine ve mutlak Muhammedî velâyetten ibâret olan “Hâtemü’l-velâye” mertebesine yerleştirildiğini ifâde etmiştir:
“Bil ki, velâyet-i hâssa-i Muhammediyye’nin -sallallahu aleyhi ve sellem- kendisiyle hatme erdiği, Muhammedî sûretlerden bir sûret olan Hâtemü’l-evliyâ; unsûrî varlığından önce velî olması ile, ilminde Hâtemü’r-rüsul’ün hikmetlerinden bir hikmet olur.
Bahsi geçen küllî Muhammedî hakîkat, nübüvvet mertebesinde O’nun tecellîsinin en kâmil mazharına vâcip kılındığı gibi; velâyet mertebesiyle ilgili olarak da, O’nun zâtî tecellîsinin en kâmil mazharına vâcip kılınmıştır. Dolayısıyla bu iki Hâtem’in ‘Nübüvvet’ ve ‘Velâyet’ diye adlandırılan iki mertebede, tek bir hakîkatin sûretini resmetmesi uzak görülmez. Zîrâ onun hakîkati de, bahsi geçen insânî kemâlin küllî Muhammedî hakîkatidir. Onun hikmetleri ise ‘Biz bir bedende iki rûhuz!” sözünün öne çıkmasıyla nükseder. Aslında bununla ilgili olarak, ‘Biz’ şeklinde bir beyânın çıkması dahi sahîh değildir. Lâkin (bu), ikisinde bulunan şeyi göremeyen birine bilmediğini bildirmek için söylenmesi yönünden, ikisinden de hulûl ve birleşme yönünde sözeden bir kimsenin nisbet şeklidir. Aslında ikisi hakkında da asıl söylenmesi gereken; ‘Biz iki bedende tek bir rûhuz!’ sözüdür.
Şu hâlde kâmil bir nübüvvet ve şümullü ihâtâ edici bir velâyet’le tanınan Hâtemü’r-rüsul’ün vâroluş hâli olan; ‘Âdem su ile toprak arasında iken peygamber oluşu’nun, bu Hâtem -radiyallâhu anh-le ilgili olarak da zikredilmesi, (onun) Hâtemü’r-rüsul’ün nübüvvetini müşâhade edebilmesi ve peygamberlerin ve velîlerin kâmil ruhlarına öncülük etmesi nasıl mümkün olmaz?” (Kitâbu Şerhü’l-Fusûs li’ş-Şeyh Müeyyedüddîn el-Cendî; Şehid Ali Paşa, no.: 1240, 140b-141a yaprağı.)
İki Bedende Bir Ruh:
Hazret gerek Hâtemü’l-enbiyâ Aleyhisselâm’ın, gerekse Hâtemü’l-evliyâ’nın aslının, bir olan Muhammedî hakîkat olduğunu beyan buyurmuş; bu aslın Hâtemü’l-enbiyâ ve Hâtemü’l-evliyâ sûretinde, iki bedende tek bir ruh olarak, küllî Muhammedî nübüvvet’ten ibâret olan “Hatemü’n-nübüvve” mertebesine ve mutlak Muhammedî velâyetten ibâret olan “Hâtemü’l-velâye” mertebesine yerleştirildiğini ifâde etmiştir:
“Bil ki, velâyet-i hâssa-i Muhammediyye’nin -sallallahu aleyhi ve sellem- kendisiyle hatme erdiği, Muhammedî sûretlerden bir sûret olan Hâtemü’l-evliyâ; unsûrî varlığından önce velî olması ile, ilminde Hâtemü’r-rüsul’ün hikmetlerinden bir hikmet olur.
Bahsi geçen küllî Muhammedî hakîkat, nübüvvet mertebesinde O’nun tecellîsinin en kâmil mazharına vâcip kılındığı gibi; velâyet mertebesiyle ilgili olarak da, O’nun zâtî tecellîsinin en kâmil mazharına vâcip kılınmıştır. Dolayısıyla bu iki Hâtem’in ‘Nübüvvet’ ve ‘Velâyet’ diye adlandırılan iki mertebede, tek bir hakîkatin sûretini resmetmesi uzak görülmez. Zîrâ onun hakîkati de, bahsi geçen insânî kemâlin küllî Muhammedî hakîkatidir. Onun hikmetleri ise ‘Biz bir bedende iki rûhuz!” sözünün öne çıkmasıyla nükseder. Aslında bununla ilgili olarak, ‘Biz’ şeklinde bir beyânın çıkması dahi sahîh değildir. Lâkin (bu), ikisinde bulunan şeyi göremeyen birine bilmediğini bildirmek için söylenmesi yönünden, ikisinden de hulûl ve birleşme yönünde sözeden bir kimsenin nisbet şeklidir. Aslında ikisi hakkında da asıl söylenmesi gereken; ‘Biz iki bedende tek bir rûhuz!’ sözüdür.
Şu hâlde kâmil bir nübüvvet ve şümullü ihâtâ edici bir velâyet’le tanınan Hâtemü’r-rüsul’ün vâroluş hâli olan; ‘Âdem su ile toprak arasında iken peygamber oluşu’nun, bu Hâtem -radiyallâhu anh-le ilgili olarak da zikredilmesi, (onun) Hâtemü’r-rüsul’ün nübüvvetini müşâhade edebilmesi ve peygamberlerin ve velîlerin kâmil ruhlarına öncülük etmesi nasıl mümkün olmaz?” (Kitâbu Şerhü’l-Fusûs li’ş-Şeyh Müeyyedüddîn el-Cendî; Şehid Ali Paşa, no.: 1240, 140b-141a yaprağı.)