Mu'înddîn el-Buhârî -kuddise sırruh- Hazretleri
Hâtemü’l-Evliyâ’nın Aldığı “Asıl Kaynak”,
Allah’tan Başkası Değildir:
Hazret “Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”unda, “Hâtemü’l-velâye”den ibaret olan “Velâyet-i hâssa-i Muhammediyye” mertebesinin, bütün velâyetler için bir kaynak ve bir asıl kılındığına dikkati çekerek; Hâtemü’l-evliyâ’nın özü ve hakîkati olan bu aslın Allah’ın Zât’ından başka bir şey olmadığına işâret etmiştir:
“Bil ki, velâyet-i Muhammediyye bütün velâyetlerin maddesi ve aslıdır. Hâtemü’l-evliyâ’nın Allah’tan Muhammed Aleyhisselâm vâsıtasıyla alma husûsundaki nisbeti de, nebîlerin ve resûllerin nübüvvetlerini ve risâletlerini Allah’tan Muhammed Aleyhisselâm vâsıtasıyla almadaki nisbeti gibidir. O ilimlere, ma’rifetlere, hâllere, ahlâka ve makamlara dâir rızıkların, ancak kendi eliyle tamamlandığı kimsedir. Risâletle ve nübüvvetle ilgili olarak bütün nebî ve resûlleri Muhammedî mişkâttan Allah’a vâsıl kılmak ona bağlı kılınırken; bütün velîleri, hakîkati ilk sûretin bir sûreti olan Hâtemü’l-evliyâ’ mişkâtından Allah’a vâsıl kılmak da, Muhammedî has velâyet nedeniyle ona bağlı kılınmıştır.
Peygamber Aleyhisselâm nübüvvet, risâlet ve velâyeti kendisinde toplamıştır; dolayısıyla o hem bir nebî, hem bir resûl, hem de bir velîdir. Hâtemü’l-evliyâ’ ise ilâhî mertebeleri müşâhadeyi asıldan elde etmeye vâris kılınan velîdir. Nitekim ‘müşâhade etmeleri’ sözü, Hâtem’lik sıfatını her ikisi için de mümkün kılarken, aynı zamanda ‘Allah’ aslının murâd edildiği ‘asıl’ sıfatını da elde etmelerini mümkün kılmıştır.” (“Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”; Es’ad Efendi, nr.: 1539, vr. 36a-36b)
Hâtemü’l-Evliyâ’nın Aldığı “Asıl Kaynak”,
Allah’tan Başkası Değildir:
Hazret “Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”unda, “Hâtemü’l-velâye”den ibaret olan “Velâyet-i hâssa-i Muhammediyye” mertebesinin, bütün velâyetler için bir kaynak ve bir asıl kılındığına dikkati çekerek; Hâtemü’l-evliyâ’nın özü ve hakîkati olan bu aslın Allah’ın Zât’ından başka bir şey olmadığına işâret etmiştir:
“Bil ki, velâyet-i Muhammediyye bütün velâyetlerin maddesi ve aslıdır. Hâtemü’l-evliyâ’nın Allah’tan Muhammed Aleyhisselâm vâsıtasıyla alma husûsundaki nisbeti de, nebîlerin ve resûllerin nübüvvetlerini ve risâletlerini Allah’tan Muhammed Aleyhisselâm vâsıtasıyla almadaki nisbeti gibidir. O ilimlere, ma’rifetlere, hâllere, ahlâka ve makamlara dâir rızıkların, ancak kendi eliyle tamamlandığı kimsedir. Risâletle ve nübüvvetle ilgili olarak bütün nebî ve resûlleri Muhammedî mişkâttan Allah’a vâsıl kılmak ona bağlı kılınırken; bütün velîleri, hakîkati ilk sûretin bir sûreti olan Hâtemü’l-evliyâ’ mişkâtından Allah’a vâsıl kılmak da, Muhammedî has velâyet nedeniyle ona bağlı kılınmıştır.
Peygamber Aleyhisselâm nübüvvet, risâlet ve velâyeti kendisinde toplamıştır; dolayısıyla o hem bir nebî, hem bir resûl, hem de bir velîdir. Hâtemü’l-evliyâ’ ise ilâhî mertebeleri müşâhadeyi asıldan elde etmeye vâris kılınan velîdir. Nitekim ‘müşâhade etmeleri’ sözü, Hâtem’lik sıfatını her ikisi için de mümkün kılarken, aynı zamanda ‘Allah’ aslının murâd edildiği ‘asıl’ sıfatını da elde etmelerini mümkün kılmıştır.” (“Meşâriku’n-Nusûs el-Bâhis ‘an Ğavâmizi’l-Fusûs”; Es’ad Efendi, nr.: 1539, vr. 36a-36b)