Hâtemü'r-Risâle ve Hâtemü'l-Velâye'nin,
"İlm-i Billâh", "Sükût İlmi" ve "Velâyet-i İlâhî" Hususundaki
Fazilet ve Üstünlükleri:
Mahmûd bin Alî ed-Dâmûnî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fusûsu'l-Hikem"deki gizli mânâları açmak maksadıyla kaleme aldığı "Kitâbu Cevâhirü'l-Kıdem alâ Fusûsu'l-Hikem" isimli eserinde, Resulullah Aleyhisselâm'ın "Hâtemü'r-risâle" vasfını bilinenden çok farklı bir mânâda te'vil ederek; "İlm-i billâh", "Sükût ilmi" ve "Velâyet-i İlâhî" hususunda onun kâmil vârisi olan Hâtemü'l-evliyâ'nın da, bu has lütuflara mazhar olma noktasında ondan bir farkı olmadığını haber vermiştir:
"Zât Hazret'inden alınan bu 'İlm-i billâh', yâni Allah'ın -Azze ve Celle- ilmi ki, ziyâde olandır ve tecelliyât itibariyle göz açıp kapayacak her anda diri ve uyanık durumdadır. Bununla birlikte tüm mümküniyetlere ve sabitliklere nisbetle sükût, O'nun bizzat kendisinden verilmiştir. İlk kısımda ilmin nefyi, mümküniyetlerin tümüne göre gerçekleştiği gibi; her ikisi de aczin kendisini nurlandırdığı nisbette ona güç yetirebilir. Zîrâ 'Acz' sâhibi âcizdir, makamlarda terakkîye güç yetiremez. İlim sâhibi ise, ilmin kuşatıcılıkları sâyesinde dâimâ terakkî hâlindedir, ona derecelerin bilgisi verilir.
Allah-u Teâlâ Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-ine:
'De ki: Rabb'im! İlmimi arttır!' (Tâ-hâ: 114)
Buyurduğu gibi; o da Muhammedî meşreb ve Ahmedî mezhebdir. Yâni taksim edilenlerin tümüyle Zât'ın ve sükûtun hakikatini istemektedir. Onların her ikisinde de Zât'ın kelâmından başka bir kelâm yoktur. İlk kısım kâmiler zümresine mensup âlimlerin, Hazret-i Zât-ı Rabbü'l-âlemîn'in kendilerine ilkâ etmesiyle, ilimlerini elde etmeleriyle ilgili olduğu hâlde; ikinci kısım her an, yalnız Hâtemü'r-rusül için geçerlidir. O, Allah -Azze ve Celle-nin risâlet hususunda öne geçirmesiyle, kendisine akran olanların ya da kendisine akran olamayanların dışında tüm akranları üzerine, bu zamandaki resuller ve geçmiş zamanlardan bir zaman olan herhangi bir zamanın ehline varıncaya dek Hatm'in kendisiyle gerçekleştiği kimsedir. Mûsâ Aleyhisselâm, kardeşi Hârûn'a ve talebesi Yûşa bin Nûn'a nisbetle kendi zamanındaki resullerin Hâtem'i idi. Süleyman da babası Dâvûd Aleyhisselâm'a nisbetle kendi zamânındaki resullerin Hâtem'iydi. Çünkü Allah-u Teâlâ, ilminin ziyâdeliği nedeniyle onu babasından üstün kılmıştı. Kezâ Nûh Aleyhisselâm da, makâmında misli ve benzeri olmadığı için kendi zamanındaki resullerin Hâtem'i idi.
İşte Peygamber'imiz Muhammed Aleyhissalâtu ves-selâm da kendi zamanında, makâmında misli ve benzeri olmadığı için zamanının 'Hâtemü'r-rusül'ü idi. Bununla birlikte, aynı şekilde o 'Hâteme'n-nebiyyîn'; yâni Nebîlerin de 'Hâtem'i ve her iki mânâda umûmî surette 'Hâtemü'l-mürselîn'; yâni 'Resuller'in Hâtem'i'dir. Hâtemü'n-nübüvve ve Hâtemü'r-risâle, nebîlerden ve resullerden -aleyhimüsselâm- herhangi bir kimse olmadığı için, umûmî mânâda Peygamber'imiz Muhammed Aleyhis-salâtu vesselâm'ın emrine tahsis edilmiştir.
Tıpkı bunun gibi, Hâtemü'r-rusül (risâle) de has mânâsıyla resullerin -aleyhimüsselâm- makamlarından has bir makamdır; bu makam (bu mânâda) yalnız Peygamber'imiz Muhammed Aleyhissalâtu vesselâm için geçerli değil, belki has mânâsıyla, yâni Nûh, Mûsâ, Süleyman ve emsâli olan resullerin -aleyhimüsselâm- kendi zamanındaki resullerin Hâtem'i olması anlamındadır.
İşte böylece, zikri geçen mânâda, Hâtemü'r-rusül'ün vârisi olan evliyâ'i'l-kirâm'ın Hâtem'i de, aynı şekilde bu makamda karar kılar." ("Kitâbu Cevâhirü'l-Kıdem alâ Fusûsu'l-Hikem", Millet Ktp. Reşîd Efendi, nr.: 407, vr. 66a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
"İlm-i Billâh", "Sükût İlmi" ve "Velâyet-i İlâhî" Hususundaki
Fazilet ve Üstünlükleri:
Mahmûd bin Alî ed-Dâmûnî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fusûsu'l-Hikem"deki gizli mânâları açmak maksadıyla kaleme aldığı "Kitâbu Cevâhirü'l-Kıdem alâ Fusûsu'l-Hikem" isimli eserinde, Resulullah Aleyhisselâm'ın "Hâtemü'r-risâle" vasfını bilinenden çok farklı bir mânâda te'vil ederek; "İlm-i billâh", "Sükût ilmi" ve "Velâyet-i İlâhî" hususunda onun kâmil vârisi olan Hâtemü'l-evliyâ'nın da, bu has lütuflara mazhar olma noktasında ondan bir farkı olmadığını haber vermiştir:
"Zât Hazret'inden alınan bu 'İlm-i billâh', yâni Allah'ın -Azze ve Celle- ilmi ki, ziyâde olandır ve tecelliyât itibariyle göz açıp kapayacak her anda diri ve uyanık durumdadır. Bununla birlikte tüm mümküniyetlere ve sabitliklere nisbetle sükût, O'nun bizzat kendisinden verilmiştir. İlk kısımda ilmin nefyi, mümküniyetlerin tümüne göre gerçekleştiği gibi; her ikisi de aczin kendisini nurlandırdığı nisbette ona güç yetirebilir. Zîrâ 'Acz' sâhibi âcizdir, makamlarda terakkîye güç yetiremez. İlim sâhibi ise, ilmin kuşatıcılıkları sâyesinde dâimâ terakkî hâlindedir, ona derecelerin bilgisi verilir.
Allah-u Teâlâ Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-ine:
'De ki: Rabb'im! İlmimi arttır!' (Tâ-hâ: 114)
Buyurduğu gibi; o da Muhammedî meşreb ve Ahmedî mezhebdir. Yâni taksim edilenlerin tümüyle Zât'ın ve sükûtun hakikatini istemektedir. Onların her ikisinde de Zât'ın kelâmından başka bir kelâm yoktur. İlk kısım kâmiler zümresine mensup âlimlerin, Hazret-i Zât-ı Rabbü'l-âlemîn'in kendilerine ilkâ etmesiyle, ilimlerini elde etmeleriyle ilgili olduğu hâlde; ikinci kısım her an, yalnız Hâtemü'r-rusül için geçerlidir. O, Allah -Azze ve Celle-nin risâlet hususunda öne geçirmesiyle, kendisine akran olanların ya da kendisine akran olamayanların dışında tüm akranları üzerine, bu zamandaki resuller ve geçmiş zamanlardan bir zaman olan herhangi bir zamanın ehline varıncaya dek Hatm'in kendisiyle gerçekleştiği kimsedir. Mûsâ Aleyhisselâm, kardeşi Hârûn'a ve talebesi Yûşa bin Nûn'a nisbetle kendi zamanındaki resullerin Hâtem'i idi. Süleyman da babası Dâvûd Aleyhisselâm'a nisbetle kendi zamânındaki resullerin Hâtem'iydi. Çünkü Allah-u Teâlâ, ilminin ziyâdeliği nedeniyle onu babasından üstün kılmıştı. Kezâ Nûh Aleyhisselâm da, makâmında misli ve benzeri olmadığı için kendi zamanındaki resullerin Hâtem'i idi.
İşte Peygamber'imiz Muhammed Aleyhissalâtu ves-selâm da kendi zamanında, makâmında misli ve benzeri olmadığı için zamanının 'Hâtemü'r-rusül'ü idi. Bununla birlikte, aynı şekilde o 'Hâteme'n-nebiyyîn'; yâni Nebîlerin de 'Hâtem'i ve her iki mânâda umûmî surette 'Hâtemü'l-mürselîn'; yâni 'Resuller'in Hâtem'i'dir. Hâtemü'n-nübüvve ve Hâtemü'r-risâle, nebîlerden ve resullerden -aleyhimüsselâm- herhangi bir kimse olmadığı için, umûmî mânâda Peygamber'imiz Muhammed Aleyhis-salâtu vesselâm'ın emrine tahsis edilmiştir.
Tıpkı bunun gibi, Hâtemü'r-rusül (risâle) de has mânâsıyla resullerin -aleyhimüsselâm- makamlarından has bir makamdır; bu makam (bu mânâda) yalnız Peygamber'imiz Muhammed Aleyhissalâtu vesselâm için geçerli değil, belki has mânâsıyla, yâni Nûh, Mûsâ, Süleyman ve emsâli olan resullerin -aleyhimüsselâm- kendi zamanındaki resullerin Hâtem'i olması anlamındadır.
İşte böylece, zikri geçen mânâda, Hâtemü'r-rusül'ün vârisi olan evliyâ'i'l-kirâm'ın Hâtem'i de, aynı şekilde bu makamda karar kılar." ("Kitâbu Cevâhirü'l-Kıdem alâ Fusûsu'l-Hikem", Millet Ktp. Reşîd Efendi, nr.: 407, vr. 66a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.