Peygamberlerin ve Velîlerin Hâtemü’r-Rüsul ve Hâtemü’l-Evliyâ’dan Elde Ettikleri İlim:
Bâli-i Sofyavî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerh-i Fusûsu’l-Hikem li’l-Bâlî" isimli eserinde; Hâtemü’r-rüsul olan Muhammed Aleyhisselâm’ın ve Hâtemü’l-evliyâ olan zâtın ilim ve mertebesine hiç kimsenin erişemeyeceğini; Hâtemü’l-evliyâ’nın bu noktada, Hâtemü’l-enbiyâ’nın velâyetine mazhar olması nedeniyle nebî ve resullere dahî tasarrufta bulunduğunu beyan ederek şöyle buyurmuştur:
"Bil ki, ilim âleminde, peygamberler ve veliler için Hatmü’r-rüsul ve Hatmü’l-evliyâ’nın eliyle hâsıl olan ilim gibi kulların eline geçen ve yalnız Hâtemü’r-rüsul ve Hâtemü’l-evliyâ için hâsıl olan ilim gibi, ellerine geçmeyen birtakım ilâhî vergi ve ihsanlar vardır."
"Kendisine sükût verilen kimsenin ilmi, acz verilen kimsenin ilminden daha yüksek bir mertebedir. Sükût nasıl sözden üstün olmaz? Zirâ sükûtu ona bildiren bu ilâhî vergi, acziyete yol dahî vermez. Dolayısıyla da o, Allah’ı diğer sınıftan daha üstün ve yüce bir şekilde bilir. İşte bu ilim, Hâtemü’r-rüsul ve Hâtemü’l-evliyâ’dan başkasına âit değildir.
Zâtiyyet vergilerinin ilmi olan ve bizzat Allah tarafından herhangi bir kimseye verilebilen sükût, ancak resul’lüğü yönünden Hâtemü’r-rüsul’de ve velîliği yönünden Hâtemü’l-evliyâ’da zuhur etmiştir. Hâtemü’l-evliyâ ile burada murâd edilen; Hâtemü’l-velâyeti’l-Muhammediyye’dir."
"Bu ilmi nübüvvetleri ve risâletleri yönünden Nebî ve Resul’lerden herhangi biri, ancak Hâtemü’r-resul’den görebilir. Velîlerden herhangi biri de ancak Hâtemü’l-velî’nin kandilinden müşâhade edebilir. Hatta resuller aynı zamanda velîlerden de olduklarından, bu ilmi görüp de almak istedikleri vakit, ancak Hâtemü’l-evliyâ mertebesinden ve kandilinden görüp alabilirler. Şu halde kitap ile gönderilen peygamberler dahî, bu ilmi yalnız Hâtemü’l-evliyâ’nın kandilinden görürler. Risâlet ve nübüvvet; yani O’na âit olan şer’î nübüvvet ve risâlet sona ermiştir. İlâhî hakikatlerden haber vermek mânâsına gelen risâlet ve nübüvvet (böyle) değildir, onların her ikisi de kesilmez. (Fakat) beşerî sıfatlarla ilgisi bulunduğu, her ikisi de velâyetin zâhirî olduğu ve zâhirdeki, bâtınla ilgili olan kimsenin gördüğünü ancak bâtın mişkâtından görebildiği için, (diğer) ikisi kesilmiştir. Zirâ velâyet ebediyyen son bulmaz." (Şerh-i Fusûsu’l-Hikem li’l-Bâlî es-Sofyavî, s. 41-52)
Bâli-i Sofyavî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerh-i Fusûsu’l-Hikem li’l-Bâlî" isimli eserinde; Hâtemü’r-rüsul olan Muhammed Aleyhisselâm’ın ve Hâtemü’l-evliyâ olan zâtın ilim ve mertebesine hiç kimsenin erişemeyeceğini; Hâtemü’l-evliyâ’nın bu noktada, Hâtemü’l-enbiyâ’nın velâyetine mazhar olması nedeniyle nebî ve resullere dahî tasarrufta bulunduğunu beyan ederek şöyle buyurmuştur:
"Bil ki, ilim âleminde, peygamberler ve veliler için Hatmü’r-rüsul ve Hatmü’l-evliyâ’nın eliyle hâsıl olan ilim gibi kulların eline geçen ve yalnız Hâtemü’r-rüsul ve Hâtemü’l-evliyâ için hâsıl olan ilim gibi, ellerine geçmeyen birtakım ilâhî vergi ve ihsanlar vardır."
"Kendisine sükût verilen kimsenin ilmi, acz verilen kimsenin ilminden daha yüksek bir mertebedir. Sükût nasıl sözden üstün olmaz? Zirâ sükûtu ona bildiren bu ilâhî vergi, acziyete yol dahî vermez. Dolayısıyla da o, Allah’ı diğer sınıftan daha üstün ve yüce bir şekilde bilir. İşte bu ilim, Hâtemü’r-rüsul ve Hâtemü’l-evliyâ’dan başkasına âit değildir.
Zâtiyyet vergilerinin ilmi olan ve bizzat Allah tarafından herhangi bir kimseye verilebilen sükût, ancak resul’lüğü yönünden Hâtemü’r-rüsul’de ve velîliği yönünden Hâtemü’l-evliyâ’da zuhur etmiştir. Hâtemü’l-evliyâ ile burada murâd edilen; Hâtemü’l-velâyeti’l-Muhammediyye’dir."
"Bu ilmi nübüvvetleri ve risâletleri yönünden Nebî ve Resul’lerden herhangi biri, ancak Hâtemü’r-resul’den görebilir. Velîlerden herhangi biri de ancak Hâtemü’l-velî’nin kandilinden müşâhade edebilir. Hatta resuller aynı zamanda velîlerden de olduklarından, bu ilmi görüp de almak istedikleri vakit, ancak Hâtemü’l-evliyâ mertebesinden ve kandilinden görüp alabilirler. Şu halde kitap ile gönderilen peygamberler dahî, bu ilmi yalnız Hâtemü’l-evliyâ’nın kandilinden görürler. Risâlet ve nübüvvet; yani O’na âit olan şer’î nübüvvet ve risâlet sona ermiştir. İlâhî hakikatlerden haber vermek mânâsına gelen risâlet ve nübüvvet (böyle) değildir, onların her ikisi de kesilmez. (Fakat) beşerî sıfatlarla ilgisi bulunduğu, her ikisi de velâyetin zâhirî olduğu ve zâhirdeki, bâtınla ilgili olan kimsenin gördüğünü ancak bâtın mişkâtından görebildiği için, (diğer) ikisi kesilmiştir. Zirâ velâyet ebediyyen son bulmaz." (Şerh-i Fusûsu’l-Hikem li’l-Bâlî es-Sofyavî, s. 41-52)