Hatemü'l-Velâyet Mertebesinin Bazı Hususiyetleri:
Şeyh Niyâzî-i Mısrî -kuddise sırruh- Hazretleri "Dîvân"ında Hâtemü'l-enbiyâ olan Muhammed Aleyhisselâm'ın nübüvvetinin bâtını olan Hâtemü'l-velâyet'in bazı hususiyetlerine işaret ederek, Zâtî İlâhî tecellîye mazhar olup bu makama varis olan Hâtemü'l-evliyâ'nın "el-Fakru fahrî" sırrına mazhar olmuş, dünyanın makam ve mertebesine itibar etmeyen, şah ve dilenciyi aynı değerde gören, Hızır Aleyhisselâm gibi ilmini vasıtasız olarak Hakk'tan alıp "Kâbe Kavseyn" makamına kadar yükselmiş, büyük bir mahviyetle mânevî büyüklüğe erişmiş, düşmanlarının yakıcı ateşi ile pişerek mânevî tekâmülü kıvama ermiş bir kimse olduğuna dikkati çekerek, kendisinin de bulunduğu makamda her şeyden ferâgat edip yalnız Allah ile kalarak, içinde bulunduğu makamın hatmine eriştiğine işaret etmiştir:
"Hatm-i cemî'il-mürselînün fahridür fakr ü fenâ
Hatm odur kim bir ola yanunda hem şâh u gedâ
Devlet-i dünya seni bir rütbeye muhtac ider
Devlet oldur kim sana her rütbeden vire gınâ
Bel ki Mûsâ'yı telemmüz eylese itmez kabûl
Hızr'ile hem-râh olan kes eylemez çün ü çerâ
Dersin aklundan alursan bil sana olmaz delîl
Dersüni var Hakk'dan al kim ilmün ola reh-nümâ
İzzet istersen yüri var bekle zillet kapusın
Âteş-i a'dâ ile kayna olunca kîmyâ
Kâbe-Kavseyn-i ev-ednâ'da ikâmet eyleme
Zât-ı baht envârına yan, bul makâm-ı müntehâ
Mısrî'ye Hatmü'l-makâmât oldı her şeyden ferâğ
Zâhir ü bâtında kalmadı ebed illâ Hüdâ."
(Kenan Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî ve Dîvânı, Tenkitli Metin, Ankara 1998, s. 16)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Şeyh Niyâzî-i Mısrî -kuddise sırruh- Hazretleri "Dîvân"ında Hâtemü'l-enbiyâ olan Muhammed Aleyhisselâm'ın nübüvvetinin bâtını olan Hâtemü'l-velâyet'in bazı hususiyetlerine işaret ederek, Zâtî İlâhî tecellîye mazhar olup bu makama varis olan Hâtemü'l-evliyâ'nın "el-Fakru fahrî" sırrına mazhar olmuş, dünyanın makam ve mertebesine itibar etmeyen, şah ve dilenciyi aynı değerde gören, Hızır Aleyhisselâm gibi ilmini vasıtasız olarak Hakk'tan alıp "Kâbe Kavseyn" makamına kadar yükselmiş, büyük bir mahviyetle mânevî büyüklüğe erişmiş, düşmanlarının yakıcı ateşi ile pişerek mânevî tekâmülü kıvama ermiş bir kimse olduğuna dikkati çekerek, kendisinin de bulunduğu makamda her şeyden ferâgat edip yalnız Allah ile kalarak, içinde bulunduğu makamın hatmine eriştiğine işaret etmiştir:
"Hatm-i cemî'il-mürselînün fahridür fakr ü fenâ
Hatm odur kim bir ola yanunda hem şâh u gedâ
Devlet-i dünya seni bir rütbeye muhtac ider
Devlet oldur kim sana her rütbeden vire gınâ
Bel ki Mûsâ'yı telemmüz eylese itmez kabûl
Hızr'ile hem-râh olan kes eylemez çün ü çerâ
Dersin aklundan alursan bil sana olmaz delîl
Dersüni var Hakk'dan al kim ilmün ola reh-nümâ
İzzet istersen yüri var bekle zillet kapusın
Âteş-i a'dâ ile kayna olunca kîmyâ
Kâbe-Kavseyn-i ev-ednâ'da ikâmet eyleme
Zât-ı baht envârına yan, bul makâm-ı müntehâ
Mısrî'ye Hatmü'l-makâmât oldı her şeyden ferâğ
Zâhir ü bâtında kalmadı ebed illâ Hüdâ."
(Kenan Erdoğan, Niyâzî-i Mısrî ve Dîvânı, Tenkitli Metin, Ankara 1998, s. 16)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |