Allah’ı Bilme Öne Geçişin Keyfiyeti:
Bâli-i Sofyavî -kuddise sırruh- Hazretleri, Hâtemü’l-evliyâ’nın Allah’ı bilme hususunda diğer peygamberlerden öne geçişinin, onların umumî mânâdaki üstünlüğüne aykırı bir durum teşkil etmediğini beyan ederek şöyle buyurmuştur:
"Hâtemü’l-evliyâ, Allah’ı bilme mertebelerinden bir mertebede Hatmü’r-rüsul’e tâbîdir. Zîrâ Hâtemü’r-rüsul’ün ilmi Şeriât-ı şerîf ilmidir ki; Allah’ı bilme mertebesiyle ilgili her mertebenin de, şeriat-ı mutahhara’yı bu yücelikle Resul’den alabilen Hâtemü’l-evliyâ’nın ilminin de üzerindedir.
Mûsâ’nın Ledün ilmi’nde Hızır’a nasıl tâbi olduğunu görmez misin?
Demişti ki:
"Sana doğru yol olarak öğretilen ilimden bana da öğretmen için sana tâbi olayım mı?" (Kehf: 66)
Hızır hükümde Musâ’nın teşrî ilminden kendisine getirdiği şeye tâbî oduğu için; bu cihette Musâ’ya nisbetle Hızır’ın ilminin, Musâ’nınkinden daha üstün olması gerekmez. Zirâ bu ilim Ledünî ilimden daha üstün ve daha yücedir.
İşte kendi mâhiyeti ile ilgili olarak, işlerin ve mertebelerin birbirinden farklı olduğunu bilen bu yolun erleri ‘İlm-i billâh’; yâni ‘Allah’ı bilme’ hususundaki ileriliğe bakarlar. Onların talep ettikleri de işte buradadır. Kâinattaki hâdiselere gelince; ilâhî meselelerin en üstünü bu mesele olunca ve ondaki fayda ihtimamla yerleşince, bu onların hatırına bile gelmez. Nitekim böylece de, bizim onun hakkında, sana beyan ettiğimiz şeyle ilgili olarak söylediklerimiz gerçekleşti." (Şerh-i Fusûsu’l-Hikem li’l-Bâlî es-Sofyavî, s. 54-55)
Bâli-i Sofyavî -kuddise sırruh- Hazretleri, Hâtemü’l-evliyâ’nın Allah’ı bilme hususunda diğer peygamberlerden öne geçişinin, onların umumî mânâdaki üstünlüğüne aykırı bir durum teşkil etmediğini beyan ederek şöyle buyurmuştur:
"Hâtemü’l-evliyâ, Allah’ı bilme mertebelerinden bir mertebede Hatmü’r-rüsul’e tâbîdir. Zîrâ Hâtemü’r-rüsul’ün ilmi Şeriât-ı şerîf ilmidir ki; Allah’ı bilme mertebesiyle ilgili her mertebenin de, şeriat-ı mutahhara’yı bu yücelikle Resul’den alabilen Hâtemü’l-evliyâ’nın ilminin de üzerindedir.
Mûsâ’nın Ledün ilmi’nde Hızır’a nasıl tâbi olduğunu görmez misin?
Demişti ki:
"Sana doğru yol olarak öğretilen ilimden bana da öğretmen için sana tâbi olayım mı?" (Kehf: 66)
Hızır hükümde Musâ’nın teşrî ilminden kendisine getirdiği şeye tâbî oduğu için; bu cihette Musâ’ya nisbetle Hızır’ın ilminin, Musâ’nınkinden daha üstün olması gerekmez. Zirâ bu ilim Ledünî ilimden daha üstün ve daha yücedir.
İşte kendi mâhiyeti ile ilgili olarak, işlerin ve mertebelerin birbirinden farklı olduğunu bilen bu yolun erleri ‘İlm-i billâh’; yâni ‘Allah’ı bilme’ hususundaki ileriliğe bakarlar. Onların talep ettikleri de işte buradadır. Kâinattaki hâdiselere gelince; ilâhî meselelerin en üstünü bu mesele olunca ve ondaki fayda ihtimamla yerleşince, bu onların hatırına bile gelmez. Nitekim böylece de, bizim onun hakkında, sana beyan ettiğimiz şeyle ilgili olarak söylediklerimiz gerçekleşti." (Şerh-i Fusûsu’l-Hikem li’l-Bâlî es-Sofyavî, s. 54-55)