"Hâtemü'r-Risâle"nin Mâhiyeti ve
"Hâtemü'l-Velâye" ile Münâsebeti:
Hazret "Mağzu'l-Fusûs"ta yer alan başka bir beyânında, Hâtemü'r-rusül'ün "Hâtemü'l-velâye" mertebesine mahsus İlâhî ilimleri kendi velâyetine vâris olan Hâtemü'l-evliyâ'dan elde ettiğini beyan etmiş; ancak bu durumun, Hâtemü'r-rusül'de bir noksanlık bulunduğu anlamına gelmeyeceğini ifâde etmiştir:
"İlâhî isimleri kendisinde toplamış bulunan Hâtemü'r-rusül, kendi velâyetinde olanı başkasından elde edince, onun için bir iliştirilme ve verilme durumu ortaya çıkar. Ancak bu, onunla ilgili olarak aslâ bir noksanlığı gerektirmez, zîrâ onun için noksanlık diye bir şey yoktur.
Çünkü:
'Levlâke' = 'Sen olmasaydın…' onun durumu hakkındadır.
O'nun -Aleyhisselâm-:
'Ben Allah'tanım, mü'minler de bendendir.' buyurması da bunu tasdîk eder.
Hâtemü'l-velâye de mü'minlerden birisidir; o, onun güzelliklerinden bir güzelliktir. Buna göre Peygamber'imiz -Aleyhisselâm- mevcûdâtın aslıdır. Bize göre bu, Zât denizinin hakîkat noktasından sıfatların zuhûru için dalgalandığı vakit, Ceberût âlemine ulaşarak Muhammed -Aleyhisselâm-ın rûhunu tasvir etmesi, sonra onun bir ta'ayyün hil'atı kılınmayıp 'Zât' ismiyle isimlendirilmesi, sonra da ona Şerî'at'tan ibâret olan sûrî ve velâyetten ibâret olan mânevî da'vet olmak üzre iki da'vetin verilmesidir.
O -Aleyhisselâm-:
'Ben ruhların babası, eşyânın anasıyım.' buyurduğu için, onun zâhiri Hâtemü'r-rusül, bâtını ise Hâtemü'l-velâye'dir.
Şerî'atı alan herhangi bir kimse ancak ondan alır; velâyeti alan herhangi bir kimse de yine ancak ondan elde eder. Lâkin onun da 'Ehâdiyyet' ve Vâhidiyyet' olmak üzere iki makâmı vardır. Velâyet 'Ehadiyyet"ten alınır, Şerî'at 'Vâhidiyyet'ten alınır. Müşâhâde ilminin alınması için bir kimse takdir edilince, onun zâhiri bizim zâhirimiz, bâtını da bizim bâtınımız olduğu için, Şerî'at ve sır başka türlü alınamaz. İşte buna göre Peygamber -Aleyhisselâm-ın da iki makâmı vardır." ("Mağzu'l-Fusûs", Üsküdar Hacı Selim Ağa Ktp. Hüdâyî Efendi, nr.: 309, vr. 14a-14b)
Karabaş Velî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Hâtemü'l-velâye" hakkındaki ifşaatları, "Mağzu'l-Fusûs"ta yer alan bu beyanları ile sona ermektedir.
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
"Hâtemü'l-Velâye" ile Münâsebeti:
Hazret "Mağzu'l-Fusûs"ta yer alan başka bir beyânında, Hâtemü'r-rusül'ün "Hâtemü'l-velâye" mertebesine mahsus İlâhî ilimleri kendi velâyetine vâris olan Hâtemü'l-evliyâ'dan elde ettiğini beyan etmiş; ancak bu durumun, Hâtemü'r-rusül'de bir noksanlık bulunduğu anlamına gelmeyeceğini ifâde etmiştir:
"İlâhî isimleri kendisinde toplamış bulunan Hâtemü'r-rusül, kendi velâyetinde olanı başkasından elde edince, onun için bir iliştirilme ve verilme durumu ortaya çıkar. Ancak bu, onunla ilgili olarak aslâ bir noksanlığı gerektirmez, zîrâ onun için noksanlık diye bir şey yoktur.
Çünkü:
'Levlâke' = 'Sen olmasaydın…' onun durumu hakkındadır.
O'nun -Aleyhisselâm-:
'Ben Allah'tanım, mü'minler de bendendir.' buyurması da bunu tasdîk eder.
Hâtemü'l-velâye de mü'minlerden birisidir; o, onun güzelliklerinden bir güzelliktir. Buna göre Peygamber'imiz -Aleyhisselâm- mevcûdâtın aslıdır. Bize göre bu, Zât denizinin hakîkat noktasından sıfatların zuhûru için dalgalandığı vakit, Ceberût âlemine ulaşarak Muhammed -Aleyhisselâm-ın rûhunu tasvir etmesi, sonra onun bir ta'ayyün hil'atı kılınmayıp 'Zât' ismiyle isimlendirilmesi, sonra da ona Şerî'at'tan ibâret olan sûrî ve velâyetten ibâret olan mânevî da'vet olmak üzre iki da'vetin verilmesidir.
O -Aleyhisselâm-:
'Ben ruhların babası, eşyânın anasıyım.' buyurduğu için, onun zâhiri Hâtemü'r-rusül, bâtını ise Hâtemü'l-velâye'dir.
Şerî'atı alan herhangi bir kimse ancak ondan alır; velâyeti alan herhangi bir kimse de yine ancak ondan elde eder. Lâkin onun da 'Ehâdiyyet' ve Vâhidiyyet' olmak üzere iki makâmı vardır. Velâyet 'Ehadiyyet"ten alınır, Şerî'at 'Vâhidiyyet'ten alınır. Müşâhâde ilminin alınması için bir kimse takdir edilince, onun zâhiri bizim zâhirimiz, bâtını da bizim bâtınımız olduğu için, Şerî'at ve sır başka türlü alınamaz. İşte buna göre Peygamber -Aleyhisselâm-ın da iki makâmı vardır." ("Mağzu'l-Fusûs", Üsküdar Hacı Selim Ağa Ktp. Hüdâyî Efendi, nr.: 309, vr. 14a-14b)
Karabaş Velî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Hâtemü'l-velâye" hakkındaki ifşaatları, "Mağzu'l-Fusûs"ta yer alan bu beyanları ile sona ermektedir.
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.