Hâtemü'n-Nübüvve'nin Bâtını Olan
Has Velâyet'in "Zâhir"i ve "Mazhar"ı:
Seyyid Mustafa Râsim Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri "Istılâhât-ı İnsân-ı Kâmil" adlı eserinde "Hâtemü'n-nübüvve" mertebesi ile "Hâtemü'l-velâye" mertebesi arasındaki ilişkiye işaret ederek, aslında her iki mertebenin de Hazret-i Fahr-i Âlem -sallallahu aleyhi ve sellem-e âit olduğunu ifâde etmiş; bu noktada Hâtemü'l-enbiyâ'nın bu has velâyetin "zâhir"i, Hâtemü'l-evliyâ'nın ise "mazhar"ı olduğunu beyan ederek, bu "Hâtem"i üstün kılan şeyin Sultân'ın onun gönlündeki küllî tecellîsi olduğunu haber vermiştir:
"Fahr-i Âlem Aleyhis-selâm'ın husûsiyyet üzere iki hakîki Nûr'u vardır; biri nübüvvet Nûr'u, diğeri velâyet Nûr'udur. Onlar bu fânî âleme vedâ kıldıklarında, nübüvvet Nûr'unun zâhirle alâkalı olan mertebesi Şerîat-ı mutahhara'da kaldı. Bu manâda hâlâ Fahr-i Âlem ümmet-i merhûme arasındadır. Onun için başka peygamber gelmez, zîrâ kendileri diri ve Şerîat'ı bâkîdir. Bâtınla alâkalı olan mertebesi ise Hakîkat-ı Muhammediyye iledir ve velâyet Nûr'u nübüvvetin bâtınıdır, Hazret-i Kutbu'l-aktâb'la -kuddise sırruh- devr eder. Gerçi kutbdan gayrı evliyâ çoktur, lâkin cümlesinin nûrları bu Nur'dan istifâde ederler.
Müellif'in şiiri:
Tuta gör aşk-ı pâk-ile bir kâr
Eyleme evliyâyı hem inkâr.
Su'âl olunursa ki;
'Ümmetimin âlimleri benî İsrâil'in peygamberleri gibidir.' (Keşfü'l-Hafâ)
Bu Hadîs-i şerîf'e nice manâ verilmiştir?
Bir cihete göre Hadîs-i şerîf'in manâsı şöyledir ki; 'Geçmiş ümmetlerin evliyâsı enbiyâsından ve enbiyâsı dahî Fahr-i Âlem'den alırlardı.' demektir. Ammâ bu Ümmet-i merhûme'nin evliyâsı bizzat Nübüvvet kandilinden alıp, bu manâda benî İsrâil'in peygamberleri ile müşterek olurlar ve önceki velîler üzerine bununla fazîlet ve üstünlük bulurlar.
Su'âl olunursa ki; 'Evliyâ kutbun bâtınından nice alırlar?' Cevap budur ki; Bundan maksat, kutbun bizzat Nübüvvet kandilinden almasıdır ve evliyânın Kutb'un bâtınından alması da Nübüvvet kandilinden alması hükmündedir. Zîrâ kutb, Nübüvvet'in bâtınında fenâ bulmuştur. Bazısına ki 'Hâtemü'l-evliyâ' demişlerdir, velâyet mertebelerinden küllî bir mertebeye mazhar olmak itibâriyledir. Yoksa Hâtemü'l-enbiyâ vel-evliyâ Fahr-i Âlem -sallallahu aleyhi ve sellem-dir, zîrâ nübüvvet ve velâyet onda zuhûr ettiği gibi hiç kimsede zuhûr etmemiştir. Ayın bedir hâli gibi diğer zuhûrlar onun birer parçasıdır. Onun için Velî'nin kerâmeti de Nebî'nin bir mucizesidir. Zîra o velî mazhar olandır, Zâhir olan O -aleyhisselâm-dır. Hüküm ise Zâhir olanındır, Mazhar'ın değildir. Davâ bu yüzden engellenmiş ve zemmedilmiştir. Mazhar'a lâzım olan, zuhûrun kemâli gerçekleştiğinde Mazhar'ına hamd-ü senâ etmektir. Bize o şeref yeter ki, Sultân [gönül] hânemize nüzûl eyleye!.." ("Istılâhât-ı İnsân-ı Kâmil", Ankara Millî Ktp. nr.: Yz. A-3831, vr. 592b)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
Has Velâyet'in "Zâhir"i ve "Mazhar"ı:
Seyyid Mustafa Râsim Efendi -kuddise sırruh- Hazretleri "Istılâhât-ı İnsân-ı Kâmil" adlı eserinde "Hâtemü'n-nübüvve" mertebesi ile "Hâtemü'l-velâye" mertebesi arasındaki ilişkiye işaret ederek, aslında her iki mertebenin de Hazret-i Fahr-i Âlem -sallallahu aleyhi ve sellem-e âit olduğunu ifâde etmiş; bu noktada Hâtemü'l-enbiyâ'nın bu has velâyetin "zâhir"i, Hâtemü'l-evliyâ'nın ise "mazhar"ı olduğunu beyan ederek, bu "Hâtem"i üstün kılan şeyin Sultân'ın onun gönlündeki küllî tecellîsi olduğunu haber vermiştir:
"Fahr-i Âlem Aleyhis-selâm'ın husûsiyyet üzere iki hakîki Nûr'u vardır; biri nübüvvet Nûr'u, diğeri velâyet Nûr'udur. Onlar bu fânî âleme vedâ kıldıklarında, nübüvvet Nûr'unun zâhirle alâkalı olan mertebesi Şerîat-ı mutahhara'da kaldı. Bu manâda hâlâ Fahr-i Âlem ümmet-i merhûme arasındadır. Onun için başka peygamber gelmez, zîrâ kendileri diri ve Şerîat'ı bâkîdir. Bâtınla alâkalı olan mertebesi ise Hakîkat-ı Muhammediyye iledir ve velâyet Nûr'u nübüvvetin bâtınıdır, Hazret-i Kutbu'l-aktâb'la -kuddise sırruh- devr eder. Gerçi kutbdan gayrı evliyâ çoktur, lâkin cümlesinin nûrları bu Nur'dan istifâde ederler.
Müellif'in şiiri:
Tuta gör aşk-ı pâk-ile bir kâr
Eyleme evliyâyı hem inkâr.
Su'âl olunursa ki;
'Ümmetimin âlimleri benî İsrâil'in peygamberleri gibidir.' (Keşfü'l-Hafâ)
Bu Hadîs-i şerîf'e nice manâ verilmiştir?
Bir cihete göre Hadîs-i şerîf'in manâsı şöyledir ki; 'Geçmiş ümmetlerin evliyâsı enbiyâsından ve enbiyâsı dahî Fahr-i Âlem'den alırlardı.' demektir. Ammâ bu Ümmet-i merhûme'nin evliyâsı bizzat Nübüvvet kandilinden alıp, bu manâda benî İsrâil'in peygamberleri ile müşterek olurlar ve önceki velîler üzerine bununla fazîlet ve üstünlük bulurlar.
Su'âl olunursa ki; 'Evliyâ kutbun bâtınından nice alırlar?' Cevap budur ki; Bundan maksat, kutbun bizzat Nübüvvet kandilinden almasıdır ve evliyânın Kutb'un bâtınından alması da Nübüvvet kandilinden alması hükmündedir. Zîrâ kutb, Nübüvvet'in bâtınında fenâ bulmuştur. Bazısına ki 'Hâtemü'l-evliyâ' demişlerdir, velâyet mertebelerinden küllî bir mertebeye mazhar olmak itibâriyledir. Yoksa Hâtemü'l-enbiyâ vel-evliyâ Fahr-i Âlem -sallallahu aleyhi ve sellem-dir, zîrâ nübüvvet ve velâyet onda zuhûr ettiği gibi hiç kimsede zuhûr etmemiştir. Ayın bedir hâli gibi diğer zuhûrlar onun birer parçasıdır. Onun için Velî'nin kerâmeti de Nebî'nin bir mucizesidir. Zîra o velî mazhar olandır, Zâhir olan O -aleyhisselâm-dır. Hüküm ise Zâhir olanındır, Mazhar'ın değildir. Davâ bu yüzden engellenmiş ve zemmedilmiştir. Mazhar'a lâzım olan, zuhûrun kemâli gerçekleştiğinde Mazhar'ına hamd-ü senâ etmektir. Bize o şeref yeter ki, Sultân [gönül] hânemize nüzûl eyleye!.." ("Istılâhât-ı İnsân-ı Kâmil", Ankara Millî Ktp. nr.: Yz. A-3831, vr. 592b)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.