"Hâtemü'l-Velâye"nin İrşâdının
Rûm Diyârına İntikâli:
Şeyh Mustafa el-Üsküdârî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Vâridât-ı Mensûre" adlı eserinde verdiği en büyük ve en gizli ifşaatlarından birisi de, Hâtemü'l-evliyâ'ya ihsan buyurulan ulvî makâmın ve bu makâma has kılınan "İrşâd sırrı"nın, Türkler'in yaşadığı Rûm diyârına intikâl ettiğini belirtmesidir.
Bahsettiğimiz bu beyanlarında Hazret, Hâtemü'n-nübüvve'nin başlangıcı olarak kabul edilen ve velâyet sırrını zuhûr ettirmesi beklenen "Hâtemü'l-velâye" mertebesine âit olan irşâdın, gelmiş-geçmiş bütün velîlere, şeyhlere ve onların talebelerine sirâyet ettiğini beyân etmiş; bu has "İrşâd"ın en üst yıla yaklaştığında Türkler'in yaşadığı Rûm diyârına intikâl ettiğini bildirerek, bu durumun Rûm sûresi'nin ilk iki Âyet-i kerime'sinde gizli olan büyük bir sırra işâret ettiğini haber vermiştir:
"Ledün 'ilmine ve irşâda kâbiliyetli olan tâlipler tam bir muhabbet ile 'Hâtemü'l-evliyâ' mişkâtından feyizlenmiş olduklarından, 'âlemin mürşidi olan Zât (Hâtemü'l-enbiyâ) tarafından davet ve halkı terbiye için rehber ve vekîl olurlar. Zamânınızda onlara 'Tarîkat şeyhi' derler; mânevî derecelerde, devirlerde (semâlarda) ve zikirlerde yükselirler, hepsinin basîret gözleri nübüvvet hânedânının ayak toprağı ile sürmelenmiştir;
'Selman bizdendir ve ehl-i beyt'tendir.' (Ahmed bin Hanbel, "Müsned", II, 446-447)
Hadîs-i şerîf'inin sırrıdır ve Üveysü'l-Karnî Hazretleri'nin sülûk ve muhabbetleri, âlemin Mürşid'inin huzûrunda can fedâ etmeleri bu fakîrâne sözümüzü te'yîd eder.
Hemen esrâr-ı İlâhî'ye tâlip olup, bize dahî haşr-u neşrden ve esfelde bulunmaktan sakınıp, haşrı ve neşri, suâl ve hesâbı, mîzân ve tartıyı bu unsur âleminde giderip, yeri cennet ve şânı Rü'yet (Cemâlu'llâh) olmak isteyen 'âlemin Mürşid'ini ahd ve telkîn ile ferdlere erip tam muhabbet hâsıl etmeden ikrârsız selâmet kâbil değildir.
Ma'lûm ola [ki], Hatm-i nübüvvet'in başlangıcı ve velâyet sırrının zuhûru en üst yıla yakın olduğunda, 'İrşâd' sırrı yukarıda tafsilâtlı olarak anlatıldığı veçh üzere Rûm'a (Türk diyârına) intikâl eyledi, şu an da hâlâ Rûm'dadır.
'Elif. Lâm. Mîm. Rumlar mağlup oldular. Arzın size en yakın yerinde. Amma onlar bu yenilgilerinden sonra mutlaka gâlip geleceklerdir.' (Rûm: 1-3)
Âyet-i kerîme'sinin sırrına vâkıf olan ve Mustafâ'nın -sallallahu aleyhi ve sellem- tasarrufları hakkındaki işâreti keşfeden için [bu] yeterlidir. O;
'Herkes, kendisi için yaratıldığı şeye kolaylıkla ulaşır' sırrına mazhar olur. (Buhârî, Kader: 4; Müslim, Kader: 6, 7, 8)
İlâhî ma'rifetler ve nihâyetsiz ni'metimiz, zâhirde söz ve fi'ilimizi tahkîk ve bâtında vasıf ve hâlimizi tasdîk edenler içindir." ("Vâridât-ı Mensûre", Millet Ktp. Ali Emîrî, Manzum, Mecmû'a, nr.: 737, vr. 153b-154a)
Hazret'in bu muhteşem beyanları Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin, Hâtemü'l-evliyâ'nın "Türk'e gönderileceğini" ve "Ona Türkler'in yoldaşlık edeceğini" haber veren ifşaatlarını apaçık bir dille te'yid ve tasdik etmektedir.
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
Rûm Diyârına İntikâli:
Şeyh Mustafa el-Üsküdârî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin "Vâridât-ı Mensûre" adlı eserinde verdiği en büyük ve en gizli ifşaatlarından birisi de, Hâtemü'l-evliyâ'ya ihsan buyurulan ulvî makâmın ve bu makâma has kılınan "İrşâd sırrı"nın, Türkler'in yaşadığı Rûm diyârına intikâl ettiğini belirtmesidir.
Bahsettiğimiz bu beyanlarında Hazret, Hâtemü'n-nübüvve'nin başlangıcı olarak kabul edilen ve velâyet sırrını zuhûr ettirmesi beklenen "Hâtemü'l-velâye" mertebesine âit olan irşâdın, gelmiş-geçmiş bütün velîlere, şeyhlere ve onların talebelerine sirâyet ettiğini beyân etmiş; bu has "İrşâd"ın en üst yıla yaklaştığında Türkler'in yaşadığı Rûm diyârına intikâl ettiğini bildirerek, bu durumun Rûm sûresi'nin ilk iki Âyet-i kerime'sinde gizli olan büyük bir sırra işâret ettiğini haber vermiştir:
"Ledün 'ilmine ve irşâda kâbiliyetli olan tâlipler tam bir muhabbet ile 'Hâtemü'l-evliyâ' mişkâtından feyizlenmiş olduklarından, 'âlemin mürşidi olan Zât (Hâtemü'l-enbiyâ) tarafından davet ve halkı terbiye için rehber ve vekîl olurlar. Zamânınızda onlara 'Tarîkat şeyhi' derler; mânevî derecelerde, devirlerde (semâlarda) ve zikirlerde yükselirler, hepsinin basîret gözleri nübüvvet hânedânının ayak toprağı ile sürmelenmiştir;
'Selman bizdendir ve ehl-i beyt'tendir.' (Ahmed bin Hanbel, "Müsned", II, 446-447)
Hadîs-i şerîf'inin sırrıdır ve Üveysü'l-Karnî Hazretleri'nin sülûk ve muhabbetleri, âlemin Mürşid'inin huzûrunda can fedâ etmeleri bu fakîrâne sözümüzü te'yîd eder.
Hemen esrâr-ı İlâhî'ye tâlip olup, bize dahî haşr-u neşrden ve esfelde bulunmaktan sakınıp, haşrı ve neşri, suâl ve hesâbı, mîzân ve tartıyı bu unsur âleminde giderip, yeri cennet ve şânı Rü'yet (Cemâlu'llâh) olmak isteyen 'âlemin Mürşid'ini ahd ve telkîn ile ferdlere erip tam muhabbet hâsıl etmeden ikrârsız selâmet kâbil değildir.
Ma'lûm ola [ki], Hatm-i nübüvvet'in başlangıcı ve velâyet sırrının zuhûru en üst yıla yakın olduğunda, 'İrşâd' sırrı yukarıda tafsilâtlı olarak anlatıldığı veçh üzere Rûm'a (Türk diyârına) intikâl eyledi, şu an da hâlâ Rûm'dadır.
'Elif. Lâm. Mîm. Rumlar mağlup oldular. Arzın size en yakın yerinde. Amma onlar bu yenilgilerinden sonra mutlaka gâlip geleceklerdir.' (Rûm: 1-3)
Âyet-i kerîme'sinin sırrına vâkıf olan ve Mustafâ'nın -sallallahu aleyhi ve sellem- tasarrufları hakkındaki işâreti keşfeden için [bu] yeterlidir. O;
'Herkes, kendisi için yaratıldığı şeye kolaylıkla ulaşır' sırrına mazhar olur. (Buhârî, Kader: 4; Müslim, Kader: 6, 7, 8)
İlâhî ma'rifetler ve nihâyetsiz ni'metimiz, zâhirde söz ve fi'ilimizi tahkîk ve bâtında vasıf ve hâlimizi tasdîk edenler içindir." ("Vâridât-ı Mensûre", Millet Ktp. Ali Emîrî, Manzum, Mecmû'a, nr.: 737, vr. 153b-154a)
Hazret'in bu muhteşem beyanları Hakîm et-Tirmizî -kuddise sırruh- Hazretleri'nin, Hâtemü'l-evliyâ'nın "Türk'e gönderileceğini" ve "Ona Türkler'in yoldaşlık edeceğini" haber veren ifşaatlarını apaçık bir dille te'yid ve tasdik etmektedir.
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.