Hâtemü'r-Rüsul'ün Velâyet Hazînesi'ne
Hazînedar Tâyin Edilen Velî:
Şeyh Mekkî Efendi "el-Cânibü'l-Garbî" adlı eserinin Türkçe tercümesi olan "el-Fazlu'l-Vehbî fî Tercemeti'l-Cânibi'l-Garbî"de peygamberlerin ve velîlerin ilim ve tecelliyâtını "Hâtemü'l-velâye" mertebesinden almaları gibi; Hâtemü'r-rüsul olan Muhammed Aleyhisselâm'ın da ilim ve velâyetini kendi bâtını olan "Hâtemü'l-velâye" mertebesinden elde etmesini, Sultân'ın kendisine ait olan hazîneyi hazînedârından almasına benzeterek şöyle buyurmuştur:
"Bil ki, -Allah bizi kudsî ruhla desteklesin!- daha önce karar olunmuş idi ki, peygamberlerin ruhları ve nûrları, 'Akl-ı evvel' olan Nûr-i Muhammedî'den feyz almışlardır. Ve sâbittir ki, onun velâyeti diğer evliyânın velâyetini de şâmildir ve buna göre Hâtem-i enbiyâ'nın kandilinden feyz bulmuştur, belki de onun varlık sebebidir. Eğer Hâtem-i rusül Hâtem-i evliyâ'dan bir nesne elde ederse, Hâtem-i evliyâ'nın Hâtem-i rusül üzerine üstünlüğü lâzım gelmez. Ve zâhirde bunun misali odur ki; bir pâdişâh, evlâtlarından birinde kâbiliyet ve istidâd görüp, o sebeple onu hazînelerinden bazısı üzerine hazînedâr eyler. Ve ne zaman ki, bazı cevherleri dilesin, ondan talep eyler, ondan elde eder. Eğer büyük vezîrlerden bir kimseye o cevherden bir nesne bahş eylemek dilerse; o hazînedâra buyurur ki, ona versin. Şimdi câhil işitse ki; Sultân cevherleri o hazînedârdan elde eder ve diğer âmirler ondan alırlar; zanneder ki o Hazînedâr Sultân'dan, o âmirlerden daha üstün olur ve onlar ona muhtaç olurlar. Eğer bunu bir âlim işitse bilir ki; o evlât, Sultân'ın katında yakın bir hizmetçidir ve yakınlığının, güvenilirliğinin ve dindârlığının kemâlinden ötürü Sultân onu hazînedâr eylemiştir. Ve ondan her ne elde ederse, o Sultân'ın mülkü ve hakkıdır ki, onu hazînedâra sipârîş eylemiştir.
Onun için Şeyh -radiyallahu anh- 'Fass-ı Şîs'de buyurmuştur ki: 'Hâtem-i evliyâ, Hâtem-i rusül'ün hasenelerinden bir hasenedir; Muhammed Mustafâ -sallallahu aleyhi ve sellem- şefaat kapısını açmada cemaatin önderi ve Âdemoğlunun Efendi'sidir.'
Şu hâlde 'Hâtem-i rusül'ün hasenelerinden bir hasenedir.' sözü ona işârettir ki; Hâtem-i evliyâ ondan feyzlendirilmiştir ve onun amellerinden güzel bir amel ve fiillerinden mükemmel bir fiildir.
'Cemaatin önderi' sözü ona işârettir ki, Cenâb-ı Hazret-i Hâtemü'r-rusül kâmiller gürûhunun reisidir, hiç kimse için ondan öne geçme ve üstünleşme diye bir şey yoktur. Ve 'Âdemoğlunun Efendi'si' sözü ona işârettir ki; bütün insanoğlu ona nisbetle evlâttırlar ve evlât hiçbir zaman Efendi'den üstün olamaz!
Ve Hâtem-i rusül'ün Hâtem-i evliyâ'dan alması buna benzer ki; Hadîs'te geldi ki, ashâbdan biri bir gece Kur'an tilâvet ediyordu, Hazret-i Risâlet buyurdu ki:
'Allâh-u Teâlâ filân kimseye rahmet eylesin! Bana unuttuğum bir Âyet'i hatırlattı.' (Buhârî, "Fedâ'ilü'l-Kur'ân", Had. nr.: 26)
Hâlbuki Kur'an ondan geldi, o kimse Kur'an'ı ondan aldı ve o, vakitlerden bir vakitte ona verdiğini yine ondan aldı. Ve bu, onun o kimseden üstünleşmesine sebep olmaz, velev ki hatırlatıcı dahî olsa. Ve onun hatırlatıcı olduğu cihet, öne geçme türlerinden bir türdür. Hazret-i Risâlet -sallallahu aleyhi ve sellem-in Hâtem-i evliyâ kandilinden alması buna benzer ki, bir kimse aynada kendi sûretini görür ve aynadan kendi sûretini elde eder ve bu, aynanın o kimseden üstünleşmesine sebep olmaz. Husûsiyetle ki; o aynanın görüntüsünü kaynağından o kimse çıkarmış olup, onu kendine ayna edinip ve onu paslardan saf edip tam bir cilâ vermiş olsun. Buna göre o ayna o kimseye bir şey vermemiştir; bilâkis kendi sûretidir ve o ayna ile gösterilmiştir.
Hâtem-i rusül'ün Hâtem-i evliyâ'dan alışı bu kıyâs üzeredir. Gerçi ayna, yönlerden bir yönle o kimsenin kendi hülyâsını ondan almasına sebep olmuştur, amma o ayna yine o kimsenin fiillerinden bir fiil ve hasenelerinden bir hasenedir. Çünkü bütün mevcûdât Hakk Sübhânehû ve Teâlâ'nın eserlerinin, isimlerinin ve sıfatının göstericisi ve aynasıdır. Evliyâ isimlerin ve sıfatların tecellîsini o göstergede ve aynada müşâhade ederler. Hâtem-i Evliyâ da, o gösterge ve aynalardan biridir. Onun için Şeyh -radiyallahu anh- buyurdu ki; 'Hâtem-i rusül ve diğer resuller 'Fass-ı Şîs'te de beyân olunan 'velîlere mahsus olan ilm'i almaları noktasında, o kandili Hâtem-i evliyâ'dan elde ederler." ("el-Fazlu'l-Vehbî fî Tercemeti'l-Cânibi'l-Garbî", Süleymâniye Kütüphânesi, Hâlet Efendi, nr.: 363, vr. 21b-22b)
Hazînedar Tâyin Edilen Velî:
Şeyh Mekkî Efendi "el-Cânibü'l-Garbî" adlı eserinin Türkçe tercümesi olan "el-Fazlu'l-Vehbî fî Tercemeti'l-Cânibi'l-Garbî"de peygamberlerin ve velîlerin ilim ve tecelliyâtını "Hâtemü'l-velâye" mertebesinden almaları gibi; Hâtemü'r-rüsul olan Muhammed Aleyhisselâm'ın da ilim ve velâyetini kendi bâtını olan "Hâtemü'l-velâye" mertebesinden elde etmesini, Sultân'ın kendisine ait olan hazîneyi hazînedârından almasına benzeterek şöyle buyurmuştur:
"Bil ki, -Allah bizi kudsî ruhla desteklesin!- daha önce karar olunmuş idi ki, peygamberlerin ruhları ve nûrları, 'Akl-ı evvel' olan Nûr-i Muhammedî'den feyz almışlardır. Ve sâbittir ki, onun velâyeti diğer evliyânın velâyetini de şâmildir ve buna göre Hâtem-i enbiyâ'nın kandilinden feyz bulmuştur, belki de onun varlık sebebidir. Eğer Hâtem-i rusül Hâtem-i evliyâ'dan bir nesne elde ederse, Hâtem-i evliyâ'nın Hâtem-i rusül üzerine üstünlüğü lâzım gelmez. Ve zâhirde bunun misali odur ki; bir pâdişâh, evlâtlarından birinde kâbiliyet ve istidâd görüp, o sebeple onu hazînelerinden bazısı üzerine hazînedâr eyler. Ve ne zaman ki, bazı cevherleri dilesin, ondan talep eyler, ondan elde eder. Eğer büyük vezîrlerden bir kimseye o cevherden bir nesne bahş eylemek dilerse; o hazînedâra buyurur ki, ona versin. Şimdi câhil işitse ki; Sultân cevherleri o hazînedârdan elde eder ve diğer âmirler ondan alırlar; zanneder ki o Hazînedâr Sultân'dan, o âmirlerden daha üstün olur ve onlar ona muhtaç olurlar. Eğer bunu bir âlim işitse bilir ki; o evlât, Sultân'ın katında yakın bir hizmetçidir ve yakınlığının, güvenilirliğinin ve dindârlığının kemâlinden ötürü Sultân onu hazînedâr eylemiştir. Ve ondan her ne elde ederse, o Sultân'ın mülkü ve hakkıdır ki, onu hazînedâra sipârîş eylemiştir.
Onun için Şeyh -radiyallahu anh- 'Fass-ı Şîs'de buyurmuştur ki: 'Hâtem-i evliyâ, Hâtem-i rusül'ün hasenelerinden bir hasenedir; Muhammed Mustafâ -sallallahu aleyhi ve sellem- şefaat kapısını açmada cemaatin önderi ve Âdemoğlunun Efendi'sidir.'
Şu hâlde 'Hâtem-i rusül'ün hasenelerinden bir hasenedir.' sözü ona işârettir ki; Hâtem-i evliyâ ondan feyzlendirilmiştir ve onun amellerinden güzel bir amel ve fiillerinden mükemmel bir fiildir.
'Cemaatin önderi' sözü ona işârettir ki, Cenâb-ı Hazret-i Hâtemü'r-rusül kâmiller gürûhunun reisidir, hiç kimse için ondan öne geçme ve üstünleşme diye bir şey yoktur. Ve 'Âdemoğlunun Efendi'si' sözü ona işârettir ki; bütün insanoğlu ona nisbetle evlâttırlar ve evlât hiçbir zaman Efendi'den üstün olamaz!
Ve Hâtem-i rusül'ün Hâtem-i evliyâ'dan alması buna benzer ki; Hadîs'te geldi ki, ashâbdan biri bir gece Kur'an tilâvet ediyordu, Hazret-i Risâlet buyurdu ki:
'Allâh-u Teâlâ filân kimseye rahmet eylesin! Bana unuttuğum bir Âyet'i hatırlattı.' (Buhârî, "Fedâ'ilü'l-Kur'ân", Had. nr.: 26)
Hâlbuki Kur'an ondan geldi, o kimse Kur'an'ı ondan aldı ve o, vakitlerden bir vakitte ona verdiğini yine ondan aldı. Ve bu, onun o kimseden üstünleşmesine sebep olmaz, velev ki hatırlatıcı dahî olsa. Ve onun hatırlatıcı olduğu cihet, öne geçme türlerinden bir türdür. Hazret-i Risâlet -sallallahu aleyhi ve sellem-in Hâtem-i evliyâ kandilinden alması buna benzer ki, bir kimse aynada kendi sûretini görür ve aynadan kendi sûretini elde eder ve bu, aynanın o kimseden üstünleşmesine sebep olmaz. Husûsiyetle ki; o aynanın görüntüsünü kaynağından o kimse çıkarmış olup, onu kendine ayna edinip ve onu paslardan saf edip tam bir cilâ vermiş olsun. Buna göre o ayna o kimseye bir şey vermemiştir; bilâkis kendi sûretidir ve o ayna ile gösterilmiştir.
Hâtem-i rusül'ün Hâtem-i evliyâ'dan alışı bu kıyâs üzeredir. Gerçi ayna, yönlerden bir yönle o kimsenin kendi hülyâsını ondan almasına sebep olmuştur, amma o ayna yine o kimsenin fiillerinden bir fiil ve hasenelerinden bir hasenedir. Çünkü bütün mevcûdât Hakk Sübhânehû ve Teâlâ'nın eserlerinin, isimlerinin ve sıfatının göstericisi ve aynasıdır. Evliyâ isimlerin ve sıfatların tecellîsini o göstergede ve aynada müşâhade ederler. Hâtem-i Evliyâ da, o gösterge ve aynalardan biridir. Onun için Şeyh -radiyallahu anh- buyurdu ki; 'Hâtem-i rusül ve diğer resuller 'Fass-ı Şîs'te de beyân olunan 'velîlere mahsus olan ilm'i almaları noktasında, o kandili Hâtem-i evliyâ'dan elde ederler." ("el-Fazlu'l-Vehbî fî Tercemeti'l-Cânibi'l-Garbî", Süleymâniye Kütüphânesi, Hâlet Efendi, nr.: 363, vr. 21b-22b)