Bandırmalı-zâde Seyyid Mustafa Hâşim el-Üsküdârî -kuddise sırruh- Hazretleri
"Hâtemü'l-Enbiyâ"nın Âlemleri,
"Hâtemü'l-Evliyâ"nın Ruh ve Cesedleri
Kuşatmasının Sırrı:
Hazret "Vâridât-ı Mensûre"de yer alan bir başka ifşaatında, Hâtemü'l-enbiyâ Aleyhisselâm'ın nübüvvetini ve mûcizelerini inkâr edenlerin, onun bütün cesedlerin rûhu olduğunu ve kalbiyle bütün âlemleri kuşattığını bilmekten âciz olduklarına işâret ederek; onun nübüvvet sırrına ve velâyet nûruna vâris olan Hâtemü'l-evliyâ'nın da vücûdu ile bütün ruhları ve cesedleri kuşattığını, dilediği zaman ve mekânda, istediği herhangi bir sûret ve cesedle ortaya çıkmanın onun için zor olmadığını beyan buyurmuştur:
"İmdi, ey îmân ve ikrâr da'vâsı eyleyen! Sakın ki, hakîkat sınırının ucunda, melâmîliğin güzelliğini muhâfazada 'âlemin mürşidi Hâtemü'l-enbiyâ'nın 'amellerini ve fiillerini görmeye ve bilmeye tâlip olma, onların ahvâli 'akla sığmaz! Zîrâ yeryüzündeki kâfirler sa'âdet sâhibi olanların ahvâlini teftiş etmeleriyle Mîrâc, ayın yarılması, taş ve ağaçların, dânelerin konuşması gibi mu'cizelere sebep oldular da; noksan irâdeleriyle, nefis ve akıllarıyla kıyâsa kalkışıp kâfir oldular. Bilmediler ki Hâtemü'l-Enbiyâ Efendimiz'in mübârek cesedleri diğer cesedlerin rûhudur ve onun pâk kalbi yerin derinliklerinden en üst noktaya kadar her yeri kuşatmıştır. Kalbiyle tasavvur ve tecellî etmede cümle cesedlerde zâhir ve belirgin olur; bir anda hem yeryüzünde, hem yıldızlarda seyreder ve her bir cesed ve eşyânın unsûrî gölge ve ruhları Mübârek Seyyid'in cesedinden takviye görür. Onların cümlesinde tasarruf etmek, kendi kuvvetlerinde tasarruf etmektir. 'Rûhu'llâh'ın (Allâh'ın rûhu'nun) sırrı budur ki, nitekim Âyet-i kerîme'de: 'De ki: 'Ben de sizin gibi bir beşerim, ancak bana vahyolunuyor.' (Kehf: 110)
Kavl-i şerîfi, beşeriyyet Unsûr-ı pâki, cesedlerin cümlesinin misli olup hepsinin kaynağı olduğunu: 'Ancak bana vahyolunuyor' sırrı ile beyân eder. Bu alabildiğine derin denizi ve ince sırrı iyi anla!..
Tıpkı bunun gibi, o pâk beşeriyyet sulbünden meşiyyet (dileme) üzre zuhûr ve Hatm-i nübüvvet, koruyucu bir ana rahminden tulû' edip (doğup):
'Birbiriyle kavuşmak üzre iki denizi salıverdi.' (Rahmân: 19)
Sırrıyla velâyet sulbünden ve nübüvvet sırrının rahminden, zâhiri nübüvvet ve bâtını velâyet olmak üzre:
'Aralarında berzah (perde) vardır, birbirine geçip karışmazlar.' (Rahmân: 19)
Sâdık hükmünce nesilden nesile ve asırdan asıra ile'l-ebed nübüvvet ve velâyet sırlarına vâris olan, melâmîler sultânı 'Hâtemü'l-evliyâ' olanların beşriyetlerinin tecdîdi ve zuhûru;
'Sonra onlara en çok benzeyen kimseler...' hükmünün delâletiyledir, sayısız zevk ve 'irfânları nihâyetsiz ve artıktır.
Aynı şekilde, nübüvvet sırları ve velâyet nûrlarına mazhar ve dört mertebeye vâris olma sırrıyla zuhûr eden melâmîler sultânı Hâtem-i evliyâ Hazretleri'nin mübârek 'unsûrları, cümle cesedleri ve kuvvetleri, cümle rûhları kuşatmıştır ve her biri bir anda hem serâyı hem süreyyâyı seyreder ve dilediği sûret ve cesedlerle istediği zamanda ve mekânda tayy-ı amel (uçarak amel) eder. Bir anda hem doğuda, hem batıda, hem Mekke'de ve hem cesedlerin rûhu olan pâk cesedinin olduğu yerde görünür; belki her anda ve her zamanda, her mekânda bir sûret ile hazır olur ve zuhûr eder." ("Vâridât-ı Mensûre", Millet Ktp. Ali Emîrî, Manzum, Mecmû'a, nr.: 737, vr. 157b-158a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
"Hâtemü'l-Enbiyâ"nın Âlemleri,
"Hâtemü'l-Evliyâ"nın Ruh ve Cesedleri
Kuşatmasının Sırrı:
Hazret "Vâridât-ı Mensûre"de yer alan bir başka ifşaatında, Hâtemü'l-enbiyâ Aleyhisselâm'ın nübüvvetini ve mûcizelerini inkâr edenlerin, onun bütün cesedlerin rûhu olduğunu ve kalbiyle bütün âlemleri kuşattığını bilmekten âciz olduklarına işâret ederek; onun nübüvvet sırrına ve velâyet nûruna vâris olan Hâtemü'l-evliyâ'nın da vücûdu ile bütün ruhları ve cesedleri kuşattığını, dilediği zaman ve mekânda, istediği herhangi bir sûret ve cesedle ortaya çıkmanın onun için zor olmadığını beyan buyurmuştur:
"İmdi, ey îmân ve ikrâr da'vâsı eyleyen! Sakın ki, hakîkat sınırının ucunda, melâmîliğin güzelliğini muhâfazada 'âlemin mürşidi Hâtemü'l-enbiyâ'nın 'amellerini ve fiillerini görmeye ve bilmeye tâlip olma, onların ahvâli 'akla sığmaz! Zîrâ yeryüzündeki kâfirler sa'âdet sâhibi olanların ahvâlini teftiş etmeleriyle Mîrâc, ayın yarılması, taş ve ağaçların, dânelerin konuşması gibi mu'cizelere sebep oldular da; noksan irâdeleriyle, nefis ve akıllarıyla kıyâsa kalkışıp kâfir oldular. Bilmediler ki Hâtemü'l-Enbiyâ Efendimiz'in mübârek cesedleri diğer cesedlerin rûhudur ve onun pâk kalbi yerin derinliklerinden en üst noktaya kadar her yeri kuşatmıştır. Kalbiyle tasavvur ve tecellî etmede cümle cesedlerde zâhir ve belirgin olur; bir anda hem yeryüzünde, hem yıldızlarda seyreder ve her bir cesed ve eşyânın unsûrî gölge ve ruhları Mübârek Seyyid'in cesedinden takviye görür. Onların cümlesinde tasarruf etmek, kendi kuvvetlerinde tasarruf etmektir. 'Rûhu'llâh'ın (Allâh'ın rûhu'nun) sırrı budur ki, nitekim Âyet-i kerîme'de: 'De ki: 'Ben de sizin gibi bir beşerim, ancak bana vahyolunuyor.' (Kehf: 110)
Kavl-i şerîfi, beşeriyyet Unsûr-ı pâki, cesedlerin cümlesinin misli olup hepsinin kaynağı olduğunu: 'Ancak bana vahyolunuyor' sırrı ile beyân eder. Bu alabildiğine derin denizi ve ince sırrı iyi anla!..
Tıpkı bunun gibi, o pâk beşeriyyet sulbünden meşiyyet (dileme) üzre zuhûr ve Hatm-i nübüvvet, koruyucu bir ana rahminden tulû' edip (doğup):
'Birbiriyle kavuşmak üzre iki denizi salıverdi.' (Rahmân: 19)
Sırrıyla velâyet sulbünden ve nübüvvet sırrının rahminden, zâhiri nübüvvet ve bâtını velâyet olmak üzre:
'Aralarında berzah (perde) vardır, birbirine geçip karışmazlar.' (Rahmân: 19)
Sâdık hükmünce nesilden nesile ve asırdan asıra ile'l-ebed nübüvvet ve velâyet sırlarına vâris olan, melâmîler sultânı 'Hâtemü'l-evliyâ' olanların beşriyetlerinin tecdîdi ve zuhûru;
'Sonra onlara en çok benzeyen kimseler...' hükmünün delâletiyledir, sayısız zevk ve 'irfânları nihâyetsiz ve artıktır.
Aynı şekilde, nübüvvet sırları ve velâyet nûrlarına mazhar ve dört mertebeye vâris olma sırrıyla zuhûr eden melâmîler sultânı Hâtem-i evliyâ Hazretleri'nin mübârek 'unsûrları, cümle cesedleri ve kuvvetleri, cümle rûhları kuşatmıştır ve her biri bir anda hem serâyı hem süreyyâyı seyreder ve dilediği sûret ve cesedlerle istediği zamanda ve mekânda tayy-ı amel (uçarak amel) eder. Bir anda hem doğuda, hem batıda, hem Mekke'de ve hem cesedlerin rûhu olan pâk cesedinin olduğu yerde görünür; belki her anda ve her zamanda, her mekânda bir sûret ile hazır olur ve zuhûr eder." ("Vâridât-ı Mensûre", Millet Ktp. Ali Emîrî, Manzum, Mecmû'a, nr.: 737, vr. 157b-158a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.