"Hatemiyyet" Mertebesinin
Zâhir ve Bâtın Cihetleri:
"Hâtemü'r-Rusül ve Hâtemü'l-Evliyâ" risâlesinin meçhul müellifi risâlenin son satırlarında; bütün zâhirî ve bâtınî derecelerin çıkartıldığı asıl olan "Hakîkat-i Muhammediye"nin, Mîraç gecesinde Cebrâil Aleyhisselâm'ın dahi ayak basamadığı "Ka'be Kavseyn" makâmından başka bir şey olmadığını ifşâ etmiş; bu ulvî mertebenin "küllî nübüvvet"i temsil eden zâhir yönünün Hâtemü'l-Enbiyâ Aleyhisselâm'a, "mutlak velâyet"i temsil eden bâtın yönünün ise Hâtemü'l-evliyâ olan zâta tahsis edildiğini haber vermiştir:
"Peygamberler halka nisbetleri ile vâsıtasız bu mertebeden Tevhîd-i Zât ve Vahdet'e âit İlâhî marifetle ilgili ilimleri almazlar. Çünkü halka nisbetleri onda yok olmuştur. Bu mertebeye vâsıl olduklarında da nisbetlikten hâlî kalmış olurlar. O zaman velâyetleri cihetiyle bu mertebeden İlâhî marifet ile, Tevhîd-i Zât'a ve Vahdet'e bağlı olan ilimleri elde etmiş olurlar.
Peygamberlik sıfatı ile muttasıf olduklarında bu mertebenin zâhirini 'Ka'be kavseyn'; yâni 'İki yay kadar yakınlık' mertebesinden ve onun aşağısında bulunan İlâhî ve kevnî mertebelerden alırlar. Feyz-i İlâhî bu mertebeden indirilir. Nübüvvet cihetiyle peygamberlerin alışı o mertebenin zâhir tarafındandır; velîler, velâyetleri cihetiyle bu mertebenin bâtın tarafından alırlar. Nebîler ve resuller mutlak mânâda İnsânî kemâlî hakîkate mahsûs olan Hâtem-i rusül'ün mişkâtından (kandilinden) alırlar. Evliyâdan her bir velîde Hâtem-i velâyet mişkâtı, zuhûr ve butûn (zâhirlik ve bâtınlık) diye adlandırılan iki mertebeden, iki mertebenin İlâhî mertebe olduğu ve aralarında ayrılık nisbetiyle olduğunu anlamışlar. Hakîkat-ı Muhammediyye'nin zâhiri 'Nübüvvet' ve bâtını da 'Velâyet'tir.
'Zâhir' isminin hükümlerini ayakta tutan ve 'Zâhir' isminin istimdadı 'Bâtın' ismindendir. 'Bâtın' isminin hükümlerinin ve eserlerinin zuhûru da 'Zâhir' ismi iledir. Bu itibârla İlâhî kemâli hakîkat Hakîkat-ı Muhammediyye'dir. Onun zâhiri Muhammedî küllî Nübüvvet, onun da bâtını Muhammedî mutlak Velâyet'tir. Hazret-i Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz zâhirde Hâtem-i Nübüvvet, bâtında Hâtem-i Velâyet'tir. Zâhirin muktezâsı kesret ve kayıtlılık; bâtının muktezâsı Vahdet ve mutlaklıktır. Bir vechle zâhir ve bâtın birbirine muhâlif olmakla, Vahdet'in kazâ ve kader esrârının hükümleri, zâhir hükümleri üzere gâliptir ki, Peygamber Aleyhisselâm'a davet zamanında fütûr lazım gelmez.
Mutlak Velâyet'te en kâmil Vâris olan, inâyete ermiş öyle bir şahıstır ki, o mertebenin görüntüsüne ayna gibidir. Bu itibâr üzere, zâhir Nübüvvet'tir; Nübüvvet halkla ilgili sıfatlardandır. Bâtını Velâyet'tir; Velâyet ise İlâhî sıfatlardandır. Hâtem-i Nübüvvet, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile kâimdir; bâtını dahî en kâmil vârislerden Hâtem-i Velâyeti Muhammediyye olan velî ile kâimdir. Velâyet Nübüvvet'in bâtını, Nübüvvet Velâyet'in zâhiridir. Nübüvvet peygamber için tahsis edilmiş bir nisbettir, Allah ile ümmeti arasında vâsıtadır. Her peygamber Nübüvvet'ini ve Şerîat'ı ahkâmını, velâyetiyle elde eder. Velâyet'in hakîkati ise yakınlıktır, yakınlık derecelerinin nihâyeti de vâsıtanın ortadan kalkmasıdır. Nübüvvet ise ancak melek vâsıtasıyla peygambere vahyolunur." ("Hâtemü'r-Rusül ve Hâtemü'l-Evliyâ", Konya Bölge Yazma Eserler Ktp. Konya İ.H.K., nr.: 1779/12, s. 232-234)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
Zâhir ve Bâtın Cihetleri:
"Hâtemü'r-Rusül ve Hâtemü'l-Evliyâ" risâlesinin meçhul müellifi risâlenin son satırlarında; bütün zâhirî ve bâtınî derecelerin çıkartıldığı asıl olan "Hakîkat-i Muhammediye"nin, Mîraç gecesinde Cebrâil Aleyhisselâm'ın dahi ayak basamadığı "Ka'be Kavseyn" makâmından başka bir şey olmadığını ifşâ etmiş; bu ulvî mertebenin "küllî nübüvvet"i temsil eden zâhir yönünün Hâtemü'l-Enbiyâ Aleyhisselâm'a, "mutlak velâyet"i temsil eden bâtın yönünün ise Hâtemü'l-evliyâ olan zâta tahsis edildiğini haber vermiştir:
"Peygamberler halka nisbetleri ile vâsıtasız bu mertebeden Tevhîd-i Zât ve Vahdet'e âit İlâhî marifetle ilgili ilimleri almazlar. Çünkü halka nisbetleri onda yok olmuştur. Bu mertebeye vâsıl olduklarında da nisbetlikten hâlî kalmış olurlar. O zaman velâyetleri cihetiyle bu mertebeden İlâhî marifet ile, Tevhîd-i Zât'a ve Vahdet'e bağlı olan ilimleri elde etmiş olurlar.
Peygamberlik sıfatı ile muttasıf olduklarında bu mertebenin zâhirini 'Ka'be kavseyn'; yâni 'İki yay kadar yakınlık' mertebesinden ve onun aşağısında bulunan İlâhî ve kevnî mertebelerden alırlar. Feyz-i İlâhî bu mertebeden indirilir. Nübüvvet cihetiyle peygamberlerin alışı o mertebenin zâhir tarafındandır; velîler, velâyetleri cihetiyle bu mertebenin bâtın tarafından alırlar. Nebîler ve resuller mutlak mânâda İnsânî kemâlî hakîkate mahsûs olan Hâtem-i rusül'ün mişkâtından (kandilinden) alırlar. Evliyâdan her bir velîde Hâtem-i velâyet mişkâtı, zuhûr ve butûn (zâhirlik ve bâtınlık) diye adlandırılan iki mertebeden, iki mertebenin İlâhî mertebe olduğu ve aralarında ayrılık nisbetiyle olduğunu anlamışlar. Hakîkat-ı Muhammediyye'nin zâhiri 'Nübüvvet' ve bâtını da 'Velâyet'tir.
'Zâhir' isminin hükümlerini ayakta tutan ve 'Zâhir' isminin istimdadı 'Bâtın' ismindendir. 'Bâtın' isminin hükümlerinin ve eserlerinin zuhûru da 'Zâhir' ismi iledir. Bu itibârla İlâhî kemâli hakîkat Hakîkat-ı Muhammediyye'dir. Onun zâhiri Muhammedî küllî Nübüvvet, onun da bâtını Muhammedî mutlak Velâyet'tir. Hazret-i Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz zâhirde Hâtem-i Nübüvvet, bâtında Hâtem-i Velâyet'tir. Zâhirin muktezâsı kesret ve kayıtlılık; bâtının muktezâsı Vahdet ve mutlaklıktır. Bir vechle zâhir ve bâtın birbirine muhâlif olmakla, Vahdet'in kazâ ve kader esrârının hükümleri, zâhir hükümleri üzere gâliptir ki, Peygamber Aleyhisselâm'a davet zamanında fütûr lazım gelmez.
Mutlak Velâyet'te en kâmil Vâris olan, inâyete ermiş öyle bir şahıstır ki, o mertebenin görüntüsüne ayna gibidir. Bu itibâr üzere, zâhir Nübüvvet'tir; Nübüvvet halkla ilgili sıfatlardandır. Bâtını Velâyet'tir; Velâyet ise İlâhî sıfatlardandır. Hâtem-i Nübüvvet, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile kâimdir; bâtını dahî en kâmil vârislerden Hâtem-i Velâyeti Muhammediyye olan velî ile kâimdir. Velâyet Nübüvvet'in bâtını, Nübüvvet Velâyet'in zâhiridir. Nübüvvet peygamber için tahsis edilmiş bir nisbettir, Allah ile ümmeti arasında vâsıtadır. Her peygamber Nübüvvet'ini ve Şerîat'ı ahkâmını, velâyetiyle elde eder. Velâyet'in hakîkati ise yakınlıktır, yakınlık derecelerinin nihâyeti de vâsıtanın ortadan kalkmasıdır. Nübüvvet ise ancak melek vâsıtasıyla peygambere vahyolunur." ("Hâtemü'r-Rusül ve Hâtemü'l-Evliyâ", Konya Bölge Yazma Eserler Ktp. Konya İ.H.K., nr.: 1779/12, s. 232-234)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.