Hâtemü'r-Rüsul ve Hâtemü'l-Evliyâ'da Zuhûr Eden
"Zâtî Tecellî" Nedir?
Karabaş Velî -kuddise sırruh- Hazretleri "Kâşifü'l-Esrâri'l-Fusûs" adlı eserinde, Hâtemü'r-rüsul ve Hâtemü'l-evliyâ'da zuhûr eden Zâtî tecellînin mâhiyetini duyurabilmek ve zihinlere tamamen yerleştirebilmek için iki önemli temsil getirerek şöyle buyurmuştur:
"Peygamber -aleyhis-salâtü ves-selâm-ın:
'Ben Allah'tanım, müminler de bendendir.'
Buyruğu bölüşme ve paylaşma ile değil, ancak tecellî ile ilgilidir. Çünkü 'Zât' bölünme ve sayı bakımından çokluk kabul etmez. Hâtemü'l-evliyâ'da müminlerin içine dâhildir ve buna göre Peygamber'imiz Aleyhisselâm mevcûdâtın aslı, ma'rifetlerin ve zâhirî ve bâtınî kemâllerin kaynağıdır.
Hadîs'in bizim zâhirimize göre mânâsı; o nübüvvetin ve risâletin kaynağıdır, (onu) alacak olan kimse ancak ondan alır. Bâtınını ise; Âdem'in kendisinden yaratıldığı hakîkatlerle ilgili ilimlerin kaynağıdır, onu alacak olan kimse ise ondan, yâni sırr-ı Muhammed'den başkasından alamaz. Varlık ve akletmenin Ceberût âleminde meydana gelmesinin misâli güneş gibidir; doğunca her evdeki her cam güneş ışığını ondan alır ve toplar. Şimdi güneş bölünüp parçalara mı ayrılmıştır? Güneş birdir, lâkin şişelerin hacmine ve rengine göre kendini göstermiştir.
Amma kişi zanneder ki, o -aleyhisselâm- da Allah'tan diğer halk gibi alır. Halbuki O kendi Şerî'at'ını, kendi Zât'ına mahsus hakîkati dilediği kimseye verir. Zîrâ ta'ayyünü bilmeyen, O'nu ve mevcûdâtın zuhûrunu bilmede, O'nu mevcûdâttan tenzih etmede, varlıkları 'Lâ, lâ..'; yâni: 'Yok, yok..' bilmede de noksandır.
Bil ki, onun başka bir misâli de çekirdeklerdir. Ondan dallarıyla, budaklarıyla; yaprakları, çiçekleri ve meyveleriyle ağaç ortaya çıkarken, hepsi zâhiren de, bâtınen de gıdâsını ondan alırlar, onda şüphe yoktur. Amma çekirdek nerededir, ona gıda nereden gelir ve ona ne zaman gıdâ verir? Sonra da, meyvesinde yine kendi hakîkati zuhûr eder. Onu zuhûr ettiren cihet onun aynı (aslı) mıdır, yoksa ondan başkası mıdır? Çekirdeklerin miktârından ve parçalanmasından dolayı mı olmuştur, yoksa içinde bulunduğu ağacın dışında mı kalmıştır? İşte bunu düşündüğün zaman artık senin için, tek bir kişiye nisbet edilen ilim hakkında yararlı bir bilgi ortaya çıkmıştır. O zâhirî ve bâtınî, başlangıçta ve önde olup, ilimlerin hepsinin kaynağıdır. 'Ahmed'in içinde 'mim' olduğunda nasıl ki şüphe yoksa, onda da şüphe yoktur.
Nitekim o -aleyhisselâm-:
'Allah'ın ilk yarattığı şey benim aklım, rûhum ve nûrumdur.' buyurmuştur." ("Kâşifü'l-Esrâri'l-Fusûs", Hacı Mahmud Efendi, nr.: 2225, vr. 26b-27a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
"Zâtî Tecellî" Nedir?
Karabaş Velî -kuddise sırruh- Hazretleri "Kâşifü'l-Esrâri'l-Fusûs" adlı eserinde, Hâtemü'r-rüsul ve Hâtemü'l-evliyâ'da zuhûr eden Zâtî tecellînin mâhiyetini duyurabilmek ve zihinlere tamamen yerleştirebilmek için iki önemli temsil getirerek şöyle buyurmuştur:
"Peygamber -aleyhis-salâtü ves-selâm-ın:
'Ben Allah'tanım, müminler de bendendir.'
Buyruğu bölüşme ve paylaşma ile değil, ancak tecellî ile ilgilidir. Çünkü 'Zât' bölünme ve sayı bakımından çokluk kabul etmez. Hâtemü'l-evliyâ'da müminlerin içine dâhildir ve buna göre Peygamber'imiz Aleyhisselâm mevcûdâtın aslı, ma'rifetlerin ve zâhirî ve bâtınî kemâllerin kaynağıdır.
Hadîs'in bizim zâhirimize göre mânâsı; o nübüvvetin ve risâletin kaynağıdır, (onu) alacak olan kimse ancak ondan alır. Bâtınını ise; Âdem'in kendisinden yaratıldığı hakîkatlerle ilgili ilimlerin kaynağıdır, onu alacak olan kimse ise ondan, yâni sırr-ı Muhammed'den başkasından alamaz. Varlık ve akletmenin Ceberût âleminde meydana gelmesinin misâli güneş gibidir; doğunca her evdeki her cam güneş ışığını ondan alır ve toplar. Şimdi güneş bölünüp parçalara mı ayrılmıştır? Güneş birdir, lâkin şişelerin hacmine ve rengine göre kendini göstermiştir.
Amma kişi zanneder ki, o -aleyhisselâm- da Allah'tan diğer halk gibi alır. Halbuki O kendi Şerî'at'ını, kendi Zât'ına mahsus hakîkati dilediği kimseye verir. Zîrâ ta'ayyünü bilmeyen, O'nu ve mevcûdâtın zuhûrunu bilmede, O'nu mevcûdâttan tenzih etmede, varlıkları 'Lâ, lâ..'; yâni: 'Yok, yok..' bilmede de noksandır.
Bil ki, onun başka bir misâli de çekirdeklerdir. Ondan dallarıyla, budaklarıyla; yaprakları, çiçekleri ve meyveleriyle ağaç ortaya çıkarken, hepsi zâhiren de, bâtınen de gıdâsını ondan alırlar, onda şüphe yoktur. Amma çekirdek nerededir, ona gıda nereden gelir ve ona ne zaman gıdâ verir? Sonra da, meyvesinde yine kendi hakîkati zuhûr eder. Onu zuhûr ettiren cihet onun aynı (aslı) mıdır, yoksa ondan başkası mıdır? Çekirdeklerin miktârından ve parçalanmasından dolayı mı olmuştur, yoksa içinde bulunduğu ağacın dışında mı kalmıştır? İşte bunu düşündüğün zaman artık senin için, tek bir kişiye nisbet edilen ilim hakkında yararlı bir bilgi ortaya çıkmıştır. O zâhirî ve bâtınî, başlangıçta ve önde olup, ilimlerin hepsinin kaynağıdır. 'Ahmed'in içinde 'mim' olduğunda nasıl ki şüphe yoksa, onda da şüphe yoktur.
Nitekim o -aleyhisselâm-:
'Allah'ın ilk yarattığı şey benim aklım, rûhum ve nûrumdur.' buyurmuştur." ("Kâşifü'l-Esrâri'l-Fusûs", Hacı Mahmud Efendi, nr.: 2225, vr. 26b-27a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.