Hâtemü’l-Evliyâ’ya Teslim Edilen Altın Tuğla:
Afîfüddîn et-Tlimsânî -kuddise sırruh- Hazretleri “Şerh-i Fusûsu’l-Hikem li’l-Afîfüddîn et-Tlimsânî” adlı eserinde yer alan diğer bir beyânında; Hâtemü’l-enbiyâ’nın zâhiri olan “Hâtemü’n-nübüvve”nin gümüş, bâtını olan “Hâtemü’l-velâye”nin ise altın bir tuğla olarak temsil edilmesine işâret ederek; buradaki “Altın tuğla”nın müstakil olarak ancak Hâtemü’l-evliyâ’ya nispet edilebileceğini, “Gümüş tuğla”yı temsil eden Hâtemü’l-enbiyâ’nın ise yalnız zâhiri temsil ettiği için, ancak onunla alâkalı olmakla vasfedilebileceğini beyan buyurmuştur:
“Hâtemü’l-velî, velâyeti nedeniyle, iki kerpiçten birini gümüş olarak görür. Bu ise onun, hakkındaki tâbîliğe kendisiyle eriştiği nübüvvet makâmını görmesinin zarûretinden ileri gelir. Bu da gümüş bir kerpiçtir. Başka bir kerpiç yeri daha görür ki; o da (onun), vâsıtasız olarak Allah’tan almasını sağlayan şeydir.
Ancak, (Hâtemü’r-rüsul’ün) velâyet makâmı nübüvvet makâmından daha yüksek olunca; ona tahsis edilen nübüvvet’le ilgili kerpicin gümüş bir kerpiç, diğerinin ise altın bir kerpiç kılındığı söylendiği gibi; Hâtemü’l-evliyâ’ya teslim edilen velâyetin, altın kerpici ziyâdelik kılan şeyin aynısı kendisine teslim edildiği için, Resul için de aynı şekilde altın olduğu söylenemez. O (Hâtemü’r-rüsul) ancak, kendisine onu hâsıl kılan şeyle alâkalı olmakla vasfedilebilir.” (“Şerhü’l-Fusûs li’l-Afîfüddîn et-Tlimsânî”; Şehid Ali Paşa, nr.: 1248, 26a-26b yaprağı.)
Afîfüddîn et-Tlimsânî -kuddise sırruh- Hazretleri “Şerh-i Fusûsu’l-Hikem li’l-Afîfüddîn et-Tlimsânî” adlı eserinde yer alan diğer bir beyânında; Hâtemü’l-enbiyâ’nın zâhiri olan “Hâtemü’n-nübüvve”nin gümüş, bâtını olan “Hâtemü’l-velâye”nin ise altın bir tuğla olarak temsil edilmesine işâret ederek; buradaki “Altın tuğla”nın müstakil olarak ancak Hâtemü’l-evliyâ’ya nispet edilebileceğini, “Gümüş tuğla”yı temsil eden Hâtemü’l-enbiyâ’nın ise yalnız zâhiri temsil ettiği için, ancak onunla alâkalı olmakla vasfedilebileceğini beyan buyurmuştur:
“Hâtemü’l-velî, velâyeti nedeniyle, iki kerpiçten birini gümüş olarak görür. Bu ise onun, hakkındaki tâbîliğe kendisiyle eriştiği nübüvvet makâmını görmesinin zarûretinden ileri gelir. Bu da gümüş bir kerpiçtir. Başka bir kerpiç yeri daha görür ki; o da (onun), vâsıtasız olarak Allah’tan almasını sağlayan şeydir.
Ancak, (Hâtemü’r-rüsul’ün) velâyet makâmı nübüvvet makâmından daha yüksek olunca; ona tahsis edilen nübüvvet’le ilgili kerpicin gümüş bir kerpiç, diğerinin ise altın bir kerpiç kılındığı söylendiği gibi; Hâtemü’l-evliyâ’ya teslim edilen velâyetin, altın kerpici ziyâdelik kılan şeyin aynısı kendisine teslim edildiği için, Resul için de aynı şekilde altın olduğu söylenemez. O (Hâtemü’r-rüsul) ancak, kendisine onu hâsıl kılan şeyle alâkalı olmakla vasfedilebilir.” (“Şerhü’l-Fusûs li’l-Afîfüddîn et-Tlimsânî”; Şehid Ali Paşa, nr.: 1248, 26a-26b yaprağı.)