"Hatm-i Nübüvvet"in Bâtını Olan Büyük Velâyet Rütbesinden
"En Büyük Hilâfet"in Zuhûru:
Şeyh Mustafa Hâşim el-Üsküdârî -kuddise sırruh- Hazretleri "Vâridât-ı Mensûre"sindeki diğer bir ifşaatında, "Ulûhiyyet" ve "Rubûbiyyet" sırlarının tecellîsine vâsıta olan vuslat mertebelerinin ikiye ayrıldığına işâret etmiş; bu mertebelerin ikincisinde terakkî eden kimseler arasında "Hatm-i nübüvvet"in bâtını olan büyük Velâyet rütbesinden "En büyük hilâfet"le zuhûr edecek kimsenin de bulunduğunu bildirmiştir:
"Vuslata tâlip olanlar için mertebelerin mülkü iki 'âlemdir; biri zarûrî ve biri isteğe göredir. İsteğe göre olan 'âlem 'Şehâdet mülkü'dür, zarûrî olan 'âlem ise 'Misâl-i berzah'tır.
Şehâdet 'âleminde 'Ulûhiyyet' sırrına ma'rifet hâsıl olması şöyle olur ki, erbâbı:
'Allah'a kaçınız!..' emriyle me'mur olur. (Zâriyât: 50)
Ammâ Misâl 'âleminde 'Rubûbiyyet' sırrına ma'rifet hâsıl olması şöyle olur ki, erbâbı:
'Dön Rabb'ine! Sen O'ndan râzı, O senden râzı olarak…' emriyle me'mur olurlar. (Fecr: 28)
Tâ ki mertebelerin ve derecelerin hâsıl olmasıyla 'Ulûhiyyet' sırrını tahsîl etsinler. Şunlar ki, Şehâdet 'âlemi'nde ölümü tercih etmekle:
'Ölmeden evvel ölünüz.' (Aclûnî, 'Keşfu"l-Hafâ', II, 384)
Sırrına mazhar oldular; kabir berzahındaki cesedlerden ve haşr-u neşrden berî oldular. Maksadın en son ulaşacağı yere ve talep edilen şeylerin en yükseğine Şehâdet 'âleminde vâsıl oldular, ya'nî uluların rütbesine erişip, mahv olup, murâdı Allah'ın murâdı olup:
'Bugün mülk kimindir? Tek ve Kahhâr olan Allah'ındır!" (Mü'min: 16)
Kelâm-ı şerîf'i zuhûr etmiş oldu.
Eğer Resulullah'ın evlâdından ve İmâm-ı Hüseyin -radiyallahu anh-in nesl-i pâkinden ise, sır ve zâhir bakımından halkı da'vet için dört mertebe üzere, İlâhî nüzuller ile nüzûl ve Hatm-i nübüvvet'in bâtını olan büyük Velâyet rütbesinden en büyük hilâfet ile zuhûr edip, derinliklerinde tüm eşsizlik türlerine ve (ölmeden önce) ölmüşlerin her türlüsüne nutku sirâyet edip, müfredâtı haşr ve ölü gibi olanların terkîbini neşr ile eşsiz ve benzersizler arasına karışır ve bütün ruhlar onun göz kamaştırıcı ve geniş vücûdunda biraraya gelip unsûrî kuvvetleri meydana getirirler. Bu ruhlar, mazhariyyetine göre mertebeleri tamâma erdirirler ve her biri: 'Allah'a ulaşan yollar mahlûkâtın nefesleri adedincedir.' hükmü gereğince İlâhî feyzin kaynağı olan saf 'İrfân kevserine vâsıl olup, kudsî kelimelerin temizlemesiyle Vahdet havzından saf, hâlis ve katıksız İlâhî şarabı içmeye hak kazanırlar." ("Vâridât-ı Mensûre", Millet Ktp. Ali Emîrî, Manzum, Mecmû'a, nr.: 737, vr. 155a-155b)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
"En Büyük Hilâfet"in Zuhûru:
Şeyh Mustafa Hâşim el-Üsküdârî -kuddise sırruh- Hazretleri "Vâridât-ı Mensûre"sindeki diğer bir ifşaatında, "Ulûhiyyet" ve "Rubûbiyyet" sırlarının tecellîsine vâsıta olan vuslat mertebelerinin ikiye ayrıldığına işâret etmiş; bu mertebelerin ikincisinde terakkî eden kimseler arasında "Hatm-i nübüvvet"in bâtını olan büyük Velâyet rütbesinden "En büyük hilâfet"le zuhûr edecek kimsenin de bulunduğunu bildirmiştir:
"Vuslata tâlip olanlar için mertebelerin mülkü iki 'âlemdir; biri zarûrî ve biri isteğe göredir. İsteğe göre olan 'âlem 'Şehâdet mülkü'dür, zarûrî olan 'âlem ise 'Misâl-i berzah'tır.
Şehâdet 'âleminde 'Ulûhiyyet' sırrına ma'rifet hâsıl olması şöyle olur ki, erbâbı:
'Allah'a kaçınız!..' emriyle me'mur olur. (Zâriyât: 50)
Ammâ Misâl 'âleminde 'Rubûbiyyet' sırrına ma'rifet hâsıl olması şöyle olur ki, erbâbı:
'Dön Rabb'ine! Sen O'ndan râzı, O senden râzı olarak…' emriyle me'mur olurlar. (Fecr: 28)
Tâ ki mertebelerin ve derecelerin hâsıl olmasıyla 'Ulûhiyyet' sırrını tahsîl etsinler. Şunlar ki, Şehâdet 'âlemi'nde ölümü tercih etmekle:
'Ölmeden evvel ölünüz.' (Aclûnî, 'Keşfu"l-Hafâ', II, 384)
Sırrına mazhar oldular; kabir berzahındaki cesedlerden ve haşr-u neşrden berî oldular. Maksadın en son ulaşacağı yere ve talep edilen şeylerin en yükseğine Şehâdet 'âleminde vâsıl oldular, ya'nî uluların rütbesine erişip, mahv olup, murâdı Allah'ın murâdı olup:
'Bugün mülk kimindir? Tek ve Kahhâr olan Allah'ındır!" (Mü'min: 16)
Kelâm-ı şerîf'i zuhûr etmiş oldu.
Eğer Resulullah'ın evlâdından ve İmâm-ı Hüseyin -radiyallahu anh-in nesl-i pâkinden ise, sır ve zâhir bakımından halkı da'vet için dört mertebe üzere, İlâhî nüzuller ile nüzûl ve Hatm-i nübüvvet'in bâtını olan büyük Velâyet rütbesinden en büyük hilâfet ile zuhûr edip, derinliklerinde tüm eşsizlik türlerine ve (ölmeden önce) ölmüşlerin her türlüsüne nutku sirâyet edip, müfredâtı haşr ve ölü gibi olanların terkîbini neşr ile eşsiz ve benzersizler arasına karışır ve bütün ruhlar onun göz kamaştırıcı ve geniş vücûdunda biraraya gelip unsûrî kuvvetleri meydana getirirler. Bu ruhlar, mazhariyyetine göre mertebeleri tamâma erdirirler ve her biri: 'Allah'a ulaşan yollar mahlûkâtın nefesleri adedincedir.' hükmü gereğince İlâhî feyzin kaynağı olan saf 'İrfân kevserine vâsıl olup, kudsî kelimelerin temizlemesiyle Vahdet havzından saf, hâlis ve katıksız İlâhî şarabı içmeye hak kazanırlar." ("Vâridât-ı Mensûre", Millet Ktp. Ali Emîrî, Manzum, Mecmû'a, nr.: 737, vr. 155a-155b)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.