"Sükût İlmi"nin Asıl Tecellîgâhı
"Hâtemü'l-Velâye"dir!
Muhammed Ca'fer ed-Dımeşkî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerh-i Fusûsu'l-Hikem"in bir başka noktasında, "Sükût ilmi"nin tecellî ettiği yegâne mertebenin "Hâtemü'l-velâye" mertebesi olduğuna dikkati çekerek şöyle buyurmuştur:
"Risâlet ve nübüvvet; yâni Allah'tan alma, bir meleğin refâkatinde O'ndan alma, ya da bir peygamberin ondan alması yönünden velî olduğunda, mutlak olan nübüvvet değil, Şerî'at'la ilgili olan nübüvvet kesilmiştir. Her ikisinin de başlangıcı Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-le olup, bu, nihâyete ermiştir.
Vuslat üzere, 'Hatmü'l-velâye' ye kadar varan İlâhî gizlilikler yönünden velâyet ise nihâyete ermez. Zirâ 'Velî' Allah Sübhânehû'nun Esmâ'ü'l-Hüsnâ'sından olduğu için, velâyetin de sona ermesi düşünülemez. Çünkü ilâhî isimler hiçbir zaman gözden uzak olmaz.
Nitekim Allah-u Teâlâ:
'Allah, Velî'dir.' buyurmuştur. (Şûrâ: 9)
Allah-u Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:
'Allah iman edenlerin Velî'sidir.' (Bakara: 257)
Hattâ bâzı kimseler: 'Her asırda peygamberlerin adedince, yüz yirmi dört bin velîninin mevcûdiyeti uzak olmaz.' derler.
Kitap ile gönderilmiş bulunan peygamberlerin tümü, hattâ Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz dahî zikrettiğimiz bu sükût ilmini, Allah'ın has isimlendirmesinin kendisinden uzak olmaması nedeniyle, O'nun 'Velî' isminin muktezâsı olduğu için ancak Hâtemü'l-evliyâ mişkâtından sezebilir ve bilebilirler. Şu hâlde onlardan daha düşük seviyede bulunan velîler nasıl olur da bu ilmi ondan elde etmezler?" ("Şerh-i Fusûsu'l-Hikem", İ.Ü. Ktp. AY, nr.: 4907, vr. 108-109)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
"Hâtemü'l-Velâye"dir!
Muhammed Ca'fer ed-Dımeşkî -kuddise sırruh- Hazretleri "Şerh-i Fusûsu'l-Hikem"in bir başka noktasında, "Sükût ilmi"nin tecellî ettiği yegâne mertebenin "Hâtemü'l-velâye" mertebesi olduğuna dikkati çekerek şöyle buyurmuştur:
"Risâlet ve nübüvvet; yâni Allah'tan alma, bir meleğin refâkatinde O'ndan alma, ya da bir peygamberin ondan alması yönünden velî olduğunda, mutlak olan nübüvvet değil, Şerî'at'la ilgili olan nübüvvet kesilmiştir. Her ikisinin de başlangıcı Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-le olup, bu, nihâyete ermiştir.
Vuslat üzere, 'Hatmü'l-velâye' ye kadar varan İlâhî gizlilikler yönünden velâyet ise nihâyete ermez. Zirâ 'Velî' Allah Sübhânehû'nun Esmâ'ü'l-Hüsnâ'sından olduğu için, velâyetin de sona ermesi düşünülemez. Çünkü ilâhî isimler hiçbir zaman gözden uzak olmaz.
Nitekim Allah-u Teâlâ:
'Allah, Velî'dir.' buyurmuştur. (Şûrâ: 9)
Allah-u Teâlâ yine şöyle buyurmuştur:
'Allah iman edenlerin Velî'sidir.' (Bakara: 257)
Hattâ bâzı kimseler: 'Her asırda peygamberlerin adedince, yüz yirmi dört bin velîninin mevcûdiyeti uzak olmaz.' derler.
Kitap ile gönderilmiş bulunan peygamberlerin tümü, hattâ Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz dahî zikrettiğimiz bu sükût ilmini, Allah'ın has isimlendirmesinin kendisinden uzak olmaması nedeniyle, O'nun 'Velî' isminin muktezâsı olduğu için ancak Hâtemü'l-evliyâ mişkâtından sezebilir ve bilebilirler. Şu hâlde onlardan daha düşük seviyede bulunan velîler nasıl olur da bu ilmi ondan elde etmezler?" ("Şerh-i Fusûsu'l-Hikem", İ.Ü. Ktp. AY, nr.: 4907, vr. 108-109)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.