Velâyet’ten de Ziyâdesi:
Abdülgânî en-Nablusî -kuddise sırruh- Hazretleri Hâtemü’l-evliyâ’nın, Hâtemü’l-enbiyâ Aleyhisselâm’a tevdî edilen zâhirî ilimlerin ve bâtınî keşiflerin tümünü, bâtınında gizli bulunan Hakk’tan vâsıtasız olarak elde ettiğini ve bu ilâhî lütuf sebebiyle onun, velâyetten daha da ileri bir noktaya eriştiğini beyân buyurmuştur:
"Enbiyâ ve Mürselîn Aleyhimüsselâm’dan başkasının, yâni nübüvvet velâyeti ve risâlet velâyetinin değil, îmân velâyetinin Hâtem’i olan Hâtemü’l-evliyâ; zulmânî harflerle ve lâfzî kelimelerle edâ edilen zâhirî ilimler ve nûrlu rûhânî harflerle ve kelimelerle dahî edâ edilemeyen bâtınî sırlar ve keşifler için, zâhirde peygamberlerin Hâtem’i olan Hâtemü’r-rüsul’e, zikri geçen ahlâktan ibâret olan tüm velâyet şartlarını kuşatmaksızın vâris olan velîdir. O kendilerinde herhangi bir haslet bulunmaksızın gökteki parlak yıldızları müşâhade eden arz ehli gibi; nebevî mertebeleri ve resûlî etvârı müşâhade ederek, bunların tümünü bâtın cihetinden, Hakku’l-hakîkî olan asıldan elde eder.
Bunun içindir ki Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:
‘Şüphesiz ki peygamberler mîras olarak dirhem ve dinar değil, ancak ilim bırakmışlardır. Kim onu alırsa en bol hisseyi elde etmiş olur.’
Nübüvvet ilmi ve risâlet ilmiyle, velâyet’ten daha da ziyâdesi murâd edilmiştir." ("Cevâhirü’n-Nusûs fî Hall-i Kelimâti’l-Fusûs"; Hâlet Efendi, no.: 264, 50a yaprağı)
Abdülgânî en-Nablusî -kuddise sırruh- Hazretleri Hâtemü’l-evliyâ’nın, Hâtemü’l-enbiyâ Aleyhisselâm’a tevdî edilen zâhirî ilimlerin ve bâtınî keşiflerin tümünü, bâtınında gizli bulunan Hakk’tan vâsıtasız olarak elde ettiğini ve bu ilâhî lütuf sebebiyle onun, velâyetten daha da ileri bir noktaya eriştiğini beyân buyurmuştur:
"Enbiyâ ve Mürselîn Aleyhimüsselâm’dan başkasının, yâni nübüvvet velâyeti ve risâlet velâyetinin değil, îmân velâyetinin Hâtem’i olan Hâtemü’l-evliyâ; zulmânî harflerle ve lâfzî kelimelerle edâ edilen zâhirî ilimler ve nûrlu rûhânî harflerle ve kelimelerle dahî edâ edilemeyen bâtınî sırlar ve keşifler için, zâhirde peygamberlerin Hâtem’i olan Hâtemü’r-rüsul’e, zikri geçen ahlâktan ibâret olan tüm velâyet şartlarını kuşatmaksızın vâris olan velîdir. O kendilerinde herhangi bir haslet bulunmaksızın gökteki parlak yıldızları müşâhade eden arz ehli gibi; nebevî mertebeleri ve resûlî etvârı müşâhade ederek, bunların tümünü bâtın cihetinden, Hakku’l-hakîkî olan asıldan elde eder.
Bunun içindir ki Peygamber Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:
‘Şüphesiz ki peygamberler mîras olarak dirhem ve dinar değil, ancak ilim bırakmışlardır. Kim onu alırsa en bol hisseyi elde etmiş olur.’
Nübüvvet ilmi ve risâlet ilmiyle, velâyet’ten daha da ziyâdesi murâd edilmiştir." ("Cevâhirü’n-Nusûs fî Hall-i Kelimâti’l-Fusûs"; Hâlet Efendi, no.: 264, 50a yaprağı)