Hâtemü'l-Velâye'nin
Dayandığı Üç Temel Esas:
Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri eserdeki "Hatmü'l-evliyâ'nın Tâyini Hakkındaki Haberleri Tamamlayan Nükte" adını taşıyan bâbda; Hâtemü'l-evliyâ'nın işlerine mülâki olanların bu sözlerini çok iyi anlayacağını, bu hususta hastalığı artan kimselerin ise hasta kulağıyla hiçbir şeyi duyamayacağını beyân etmiş; bu zâtla ilgili işâretlerin ancak Kur'an-ı kerîm'le, Hadis-i şerif'lerle ve bu iki kaynaktan ilham alarak nazarda bulunan velîlerin sözleriyle çözülebileceğini ifâde etmiştir:
"O'nun (Hatmü'l-evliyâ'nın) ilim ve taatinin zenginliğine işâret eden kimse işâret ettiği vakit; daha önceki şerefli nüktede zikri geçen, onun en ulu nesepten oluşunu bilen kimse bilir, bilmeyen kimse bilmez. O da öyle bir kimsedir ki; işlere mülâkî olmuş ve gönlü açılmıştır, bu nüktenin tâyini sâyesinde de ondan haberdâr olur. O'na yetişmek artık ona, tıpkı saat (kıyâmet) gibi gelir. Bu hususta hastalığı bol olan kimsenin ise, onunla ilgili olarak kulağı da hastadır; buna rağmen onu diline dolamaktan da aslâ geri durmaz!
Halbuki onunla ilgisi bulunan bir kimse, bu 'Hatm' hakkında; gerek Allah-u Teâlâ'nın Kitab'ında zikretmiş olduğu sırlardan, gerek Peygamber Aleyhisselâm'dan onun hakkında vârid olan haberlerden; gerekse Azîz Kitab'a dayanarak, onun makamları ve alâmetleri ile ilgili olarak zikredilenlerle ve isimleri ve sıfatları hakkında geniş biçimde izâh edilenlerle meydana gelen işten, (onu) kuvvetli bir biçimde çözebilir." ("Ankâ'-i Mugrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ' ve Şemsü'l-Mağrib", s. 71 bas.: Mısır, 1954)
Buradan açıkça anlaşılıyor ki, "Hatemiyyet" meselesi Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerle sâbit bir meseledir. Dolayısıyla bu mevzu ancak, bu Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerden ilham alarak; doğrudan doğruya Allah-u Teâlâ'nın bildirmesi ve ilhâmı ile konuşan Evliyâ-i kirâm Hazerâtı'nın çözebileceği bir esrâr-ı ilâhî'dir. Bu esrâr-ı ilâhî'yi diline dolayan kalbi ve kulağı hasta kimselerin iddiaları ise tamamen boş ve yersizdir.
Dayandığı Üç Temel Esas:
Muhyiddîn İbnü'l-Arâbî -kuddise sırruh- Hazretleri eserdeki "Hatmü'l-evliyâ'nın Tâyini Hakkındaki Haberleri Tamamlayan Nükte" adını taşıyan bâbda; Hâtemü'l-evliyâ'nın işlerine mülâki olanların bu sözlerini çok iyi anlayacağını, bu hususta hastalığı artan kimselerin ise hasta kulağıyla hiçbir şeyi duyamayacağını beyân etmiş; bu zâtla ilgili işâretlerin ancak Kur'an-ı kerîm'le, Hadis-i şerif'lerle ve bu iki kaynaktan ilham alarak nazarda bulunan velîlerin sözleriyle çözülebileceğini ifâde etmiştir:
"O'nun (Hatmü'l-evliyâ'nın) ilim ve taatinin zenginliğine işâret eden kimse işâret ettiği vakit; daha önceki şerefli nüktede zikri geçen, onun en ulu nesepten oluşunu bilen kimse bilir, bilmeyen kimse bilmez. O da öyle bir kimsedir ki; işlere mülâkî olmuş ve gönlü açılmıştır, bu nüktenin tâyini sâyesinde de ondan haberdâr olur. O'na yetişmek artık ona, tıpkı saat (kıyâmet) gibi gelir. Bu hususta hastalığı bol olan kimsenin ise, onunla ilgili olarak kulağı da hastadır; buna rağmen onu diline dolamaktan da aslâ geri durmaz!
Halbuki onunla ilgisi bulunan bir kimse, bu 'Hatm' hakkında; gerek Allah-u Teâlâ'nın Kitab'ında zikretmiş olduğu sırlardan, gerek Peygamber Aleyhisselâm'dan onun hakkında vârid olan haberlerden; gerekse Azîz Kitab'a dayanarak, onun makamları ve alâmetleri ile ilgili olarak zikredilenlerle ve isimleri ve sıfatları hakkında geniş biçimde izâh edilenlerle meydana gelen işten, (onu) kuvvetli bir biçimde çözebilir." ("Ankâ'-i Mugrib fî Ma'rifeti Hatmü'l-Evliyâ' ve Şemsü'l-Mağrib", s. 71 bas.: Mısır, 1954)
Buradan açıkça anlaşılıyor ki, "Hatemiyyet" meselesi Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerle sâbit bir meseledir. Dolayısıyla bu mevzu ancak, bu Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif'lerden ilham alarak; doğrudan doğruya Allah-u Teâlâ'nın bildirmesi ve ilhâmı ile konuşan Evliyâ-i kirâm Hazerâtı'nın çözebileceği bir esrâr-ı ilâhî'dir. Bu esrâr-ı ilâhî'yi diline dolayan kalbi ve kulağı hasta kimselerin iddiaları ise tamamen boş ve yersizdir.