Mutlak Velâyetle, Hatmiyyet Hazîresindeki
Nübüvvet Dâiresine Ulaşan Kimse:
Hüsâmeddîn el-Bitlisî -kuddise sırruh- Hazretleri “Kitâbu Nassu’n-Nusûs” adlı eserinde; nübüvvet, velâyet ve mutlak velâyet arasındaki farka işâret ederek, mutlak velâyetin “Hatmiyyet hazîresi”nden ileriye geçip, peygamberlerin makâmına kadar erişen velîye tahsis edildiğini haber vermiştir:
“Peygamber’inin nübüvvetinin başlangıcı mutlak velâyettir, velâyetin başlangıcı ise mutlak veya kayıtlı peygamberle ilgili değildir. Nübüvvet derecesi şerîat veya ibârelerle olur.
‘De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tâbî olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın!’ (Âl-i imrân: 31)
Âlemin nizâmının başlangıcı, zâhir olan ‘Nübüvvet’ten ve bâtın olan ‘Velâyet’ten olmak üzere, iki şekilde gerçekleşir. Bunların her ikisi de İnsan-ı kâmil’e nisbet edilir.
‘Allah’ diyen mü’min âlemde vâr olduğu müddetçe kıyâmet kopmaz.’
Tâbîliğin kemâlinin tahsis edilmesiyle peygamber olmayan bir velî, peygamber velâyeti yönünden onlardan bâzısının makâmına kadar erişebilir, onu terbiye edebilir ve kavuşulacak olan gayeye ulaştırıp nihâyete kadar erdirir. Hattâ peygamber, bâzı işlerinde ona tâbî olur. Hakîkatte onun tâbîliği, Allah’ın ayrı ayrı kıldıklarını Allah ile biraraya toplamada ikinci mertebede durmaktır.
‘Sana doğru yol olarak öğretilen ilimden bana da öğretmen için sana tâbî olayım mı?’ (Kehf: 66)
Buna göre, kendisinde topladığı kemâl nedeniyle Peygamber’in velâyeti velînin velâyetinden ve aynı şekilde, nübüvvet velînin velâyetinden daha üstündür. Mutlak velâyet’e gelince; o nübüvvetin kökü ve başlangıcı olduğu için nübüvvetten ve kayıtlı olan velâyetten daha îtibârlı olur. Zîrâ mutlak velâyet, tekliğin ve birliğin sûreti olduğu için, onun sürüp gitmesi ve çoğalması herhangi bir çelişkiye neden olmaz, o onların her ikisini de bizzat hudutlandıran ve belirleyen olur.
Nübüvvetin bâtını velâyettir; onun çokça olan zâhiri ise, mânevî ize varıncaya kadar yönlendiren ve kemâle erdirendir. Ayrıca onun bir kısmı, velâyete aykırı olan şeylerin bir kısmını ortadan kaldırır.
‘Sizin yanınızda olan şey tükenir, Allah’ın katında olan şey ise bâkîdir.’
Hatmiyyet haziresindeki nübüvvet dâiresinin ötesine geçen kimse, ‘Rahmân’ ismine mazhar olacağı bir konağa ulaşır. Bu ise nübüvvet kemâlinin gâyesi ve mutlak velâyetin kendisine bağlanmasıyla, onu sâfîleştirip ayrıştıracak olan ‘Nihâyet’tir. ‘Hiç şüphe yok ki sizin dostunuz ancak Allah’tır ve O’nun Peygamber’idir.’ (Mâide: 55) Yüksek berâberliğin sırrı veyâ sûreti, senin peygamberlerle bir ve berâber olmanın daha da üzerinde olan bir şeydir.” (“Kitâbu’n-Nusûs”, Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr.: 1437, vr. 29b-30b)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
Nübüvvet Dâiresine Ulaşan Kimse:
Hüsâmeddîn el-Bitlisî -kuddise sırruh- Hazretleri “Kitâbu Nassu’n-Nusûs” adlı eserinde; nübüvvet, velâyet ve mutlak velâyet arasındaki farka işâret ederek, mutlak velâyetin “Hatmiyyet hazîresi”nden ileriye geçip, peygamberlerin makâmına kadar erişen velîye tahsis edildiğini haber vermiştir:
“Peygamber’inin nübüvvetinin başlangıcı mutlak velâyettir, velâyetin başlangıcı ise mutlak veya kayıtlı peygamberle ilgili değildir. Nübüvvet derecesi şerîat veya ibârelerle olur.
‘De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tâbî olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın!’ (Âl-i imrân: 31)
Âlemin nizâmının başlangıcı, zâhir olan ‘Nübüvvet’ten ve bâtın olan ‘Velâyet’ten olmak üzere, iki şekilde gerçekleşir. Bunların her ikisi de İnsan-ı kâmil’e nisbet edilir.
‘Allah’ diyen mü’min âlemde vâr olduğu müddetçe kıyâmet kopmaz.’
Tâbîliğin kemâlinin tahsis edilmesiyle peygamber olmayan bir velî, peygamber velâyeti yönünden onlardan bâzısının makâmına kadar erişebilir, onu terbiye edebilir ve kavuşulacak olan gayeye ulaştırıp nihâyete kadar erdirir. Hattâ peygamber, bâzı işlerinde ona tâbî olur. Hakîkatte onun tâbîliği, Allah’ın ayrı ayrı kıldıklarını Allah ile biraraya toplamada ikinci mertebede durmaktır.
‘Sana doğru yol olarak öğretilen ilimden bana da öğretmen için sana tâbî olayım mı?’ (Kehf: 66)
Buna göre, kendisinde topladığı kemâl nedeniyle Peygamber’in velâyeti velînin velâyetinden ve aynı şekilde, nübüvvet velînin velâyetinden daha üstündür. Mutlak velâyet’e gelince; o nübüvvetin kökü ve başlangıcı olduğu için nübüvvetten ve kayıtlı olan velâyetten daha îtibârlı olur. Zîrâ mutlak velâyet, tekliğin ve birliğin sûreti olduğu için, onun sürüp gitmesi ve çoğalması herhangi bir çelişkiye neden olmaz, o onların her ikisini de bizzat hudutlandıran ve belirleyen olur.
Nübüvvetin bâtını velâyettir; onun çokça olan zâhiri ise, mânevî ize varıncaya kadar yönlendiren ve kemâle erdirendir. Ayrıca onun bir kısmı, velâyete aykırı olan şeylerin bir kısmını ortadan kaldırır.
‘Sizin yanınızda olan şey tükenir, Allah’ın katında olan şey ise bâkîdir.’
Hatmiyyet haziresindeki nübüvvet dâiresinin ötesine geçen kimse, ‘Rahmân’ ismine mazhar olacağı bir konağa ulaşır. Bu ise nübüvvet kemâlinin gâyesi ve mutlak velâyetin kendisine bağlanmasıyla, onu sâfîleştirip ayrıştıracak olan ‘Nihâyet’tir. ‘Hiç şüphe yok ki sizin dostunuz ancak Allah’tır ve O’nun Peygamber’idir.’ (Mâide: 55) Yüksek berâberliğin sırrı veyâ sûreti, senin peygamberlerle bir ve berâber olmanın daha da üzerinde olan bir şeydir.” (“Kitâbu’n-Nusûs”, Süleymâniye Ktp. Şehid Ali Paşa, nr.: 1437, vr. 29b-30b)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.