Hâtemü'l-Enbiyâ'ya Müşriklerin,
Hâtemü'l-Evliyâ'ya Münâfıkların
Hakâret Etmeye Kalkışmaları:
Bandırmalı-zâde Seyyid Mustafa Hâşim el-Üsküdârî -kuddise sırruh- Hazretleri "Vâridât-ı Mensûre" adlı eserinde; Hâtemü'l-Enbiyâ Aleyhisselâm'ın hakîkatini göremedikleri için onu inkâr edip zulüm ve hakâret etmeye kalkışan müşrikler gibi; Hâtemü'l-evliyâ olan zâta da zamânındaki münâfıkların kınama, ayıplama, zulüm ve hakârete kalkışacaklarını haber vermiştir:
"Ma'lûm ola ki, ufukların zuhûrlarında melâmîlerin zuhûrunu zuhûr ettirmede melâmîlerin nisbet sebebi, 'âlem halkının ezelî birtakım farklılıklar üzre zuhûrlarının yerleşmeleri ve melâmet etmeleridir. Nitekim Fahr-i Enbiyâ ve Sened-i Evliyâ -salla'llâhu 'aleyhi ve sellem- Hazretleri'ni inkâr edenler, Benî Ümmiyye (Emeviyye) neslinden şekâvete ilk mazhar olanlar şöyle melâmet ederlerdi ki: 'Bizim gibi yeme-içme, nikâh ve cimâ' edip ve gösterişli elbise ile sokaklarda gezip alış-veriş edersin ve mal ve mücevher ve çocuklar ve atlar ve cimâ' ve evlâd-ü 'ıyâl ve halktan zekât ve sadakalar alıp ve toplayıp kendi ashâb ve akrabâna verirsin ki: 'Bana Nâmûs-ı Ekber Cibrîl-i Emîn geldi, emr ve nehy için Kur'ân'a rivâyet getirdi. Hâtemü'l-enbiyâ ve Tevrât ve Zebûr ve İncîl'in haber verdiği dînin hidâyetçisi ve ümmetin emîni benim!' dedi ve: 'Yedi kat gökleri ve Arş'ı ve Kürsî'yi geçip yükseldim ve Allâh'ı gördüm!' dersin, ayakların bir karış yukarı kaldırıp; yer, hava, suda yürürsün!' dediler. 'Türlü da'vâlar edersin, hiç senin gibi peygamber mi olur? Peygamber olanlar Hazret-i Mûsâ ve Hazret-i 'Îsâ gibi olur ki, dünyayı tamâmen terk edip, mala-mülke değil, bir habbeye mâlik olmazlar ve cümle elbiseleri koyun derisi olup ve bir hücreye sâhip olmayıp, her ümmetin hânesinde misâfir olup ölmeyecek kadar yer ve içerler!' deyip melâmet ederlerdi.
İki diyârın hakîkatlerinin kaynağı, her iki 'âlemin Sultân'ı Cenâb-ı Resûlu'llâh -salla'llâhu 'aleyhi ve sellem- Hazretleri'nin:
'Sen olmasaydın, sen olmasaydın…' (Aclûnî, "Keşfü'l-Hafâ") şehâdeti ve:
'Allah-u Teâlâ benim nûrumu kendi Nûr'undan yarattı.'
Müjdesiyle unsûrî zuhurlarının tam zuhûrunu bilemeyip, nefsânî kıyâsları ve fâsid fikirleri üzre iftirâda kâhin, mecnûn ve istidrâc gibi türlü türlü zulüm ve hakâret ve kınama ve melâmet etmeye cür'et ve cesâret ederlerdi, zamânımızda Allah ehline ettikleri gibi. Lâkin Rabbânî te'yîd ve Rahmânî kudret zâhir olup:
'Onlar Allah'ın nûrunu ağzılarıyla söndürmek isterler. Fakat kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.' (Sâff: 8)
Mefhûmu üzre, her biri Ehadiyyet ve Muhammedî mu'cizelerle mahcup ve şaşkın olup, İlâhî 'inâyete ve ezelî sa'âdete yâr olanlar tasdîk ve ikrâra gelip kurtuluşu buldular ve ilk şekâvetleri üzre kalanların kimi dünyada berbâd ve harâb ve kimi azâba giriftâr oldular.
İmdi, önce Cenâb-ı Resûlu'llâh -salla'llâhu 'aleyhi ve sellem- Hazretleri'nin Hatm-i nübüvvet mişkâtlarından feyz alarak ve zâhiren ve sır cihetinden nesl-i pâklerinden zuhûr edip, zâhiren ve bâtınen ilim ve irfânlarına vâris olup 'Hâtemü'l-evliyâ' olanlara -rahimehullâh-:
'Allah da onlarla alay eder, azgınlıklarında onlara mühlet verir ve bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.' (Bakara: 15)
Kavl-i şerîf'i üzre fitne ve tuğyâna mazhar olan münâfıklar, açıkladığımız yön üzre kınama, ayıplama, zulüm ve hakâret etmeye kalkışırlar."
"'Belâların en şiddetlisi peygamberlere, sonra velîlere, sonra onlara en çok benzeyen kimselere gelir.'
Sâdık haberi bu ma'nâya delâlet ve şehâdet eder. Dolayısıyla Ahmed-i Muhtâr Hazretleri'nin sırrına vâris olan büyük evliyânın zevk-i vicdânları ve 'ilm-ü 'irfânları da en büyük, en ulu ve en kâmil olup, meşiyyet (dileme) üzre sirâyet ettirilir ve dağıtılır. Ve bu sırdandır ki, her ne zaman bir kâmil ve mükemmel zât-ı şerîf bu 'âleme zuhûr etse, sa'âdet ehli olanlar ikrâr edip, hizmet ve muhabbetde cân ve başın fedâ ederler; şekâvet ehli olanlar ise inkâr edip, beşeriyyet nazarıyla: 'Bizim gibi yer-içer, böyle evliyâ mı olur? Mülhid, zındık ve istidrâc zannı ile Kelâmu'llâh üzre oturur, gezer ve Şerî'at-ı mutahhara'yı inkâr eder!' diye türlü türlü apaçık yalanlar ve büyük iftirâlar ile geldikleri insanlar arasında meşhûrdur." ("Vâridât-ı Mensûre", Millet Ktp. Ali Emîrî, Manzum, Mecmû'a, nr.: 737, vr. 156a-157a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
Hâtemü'l-Evliyâ'ya Münâfıkların
Hakâret Etmeye Kalkışmaları:
Bandırmalı-zâde Seyyid Mustafa Hâşim el-Üsküdârî -kuddise sırruh- Hazretleri "Vâridât-ı Mensûre" adlı eserinde; Hâtemü'l-Enbiyâ Aleyhisselâm'ın hakîkatini göremedikleri için onu inkâr edip zulüm ve hakâret etmeye kalkışan müşrikler gibi; Hâtemü'l-evliyâ olan zâta da zamânındaki münâfıkların kınama, ayıplama, zulüm ve hakârete kalkışacaklarını haber vermiştir:
"Ma'lûm ola ki, ufukların zuhûrlarında melâmîlerin zuhûrunu zuhûr ettirmede melâmîlerin nisbet sebebi, 'âlem halkının ezelî birtakım farklılıklar üzre zuhûrlarının yerleşmeleri ve melâmet etmeleridir. Nitekim Fahr-i Enbiyâ ve Sened-i Evliyâ -salla'llâhu 'aleyhi ve sellem- Hazretleri'ni inkâr edenler, Benî Ümmiyye (Emeviyye) neslinden şekâvete ilk mazhar olanlar şöyle melâmet ederlerdi ki: 'Bizim gibi yeme-içme, nikâh ve cimâ' edip ve gösterişli elbise ile sokaklarda gezip alış-veriş edersin ve mal ve mücevher ve çocuklar ve atlar ve cimâ' ve evlâd-ü 'ıyâl ve halktan zekât ve sadakalar alıp ve toplayıp kendi ashâb ve akrabâna verirsin ki: 'Bana Nâmûs-ı Ekber Cibrîl-i Emîn geldi, emr ve nehy için Kur'ân'a rivâyet getirdi. Hâtemü'l-enbiyâ ve Tevrât ve Zebûr ve İncîl'in haber verdiği dînin hidâyetçisi ve ümmetin emîni benim!' dedi ve: 'Yedi kat gökleri ve Arş'ı ve Kürsî'yi geçip yükseldim ve Allâh'ı gördüm!' dersin, ayakların bir karış yukarı kaldırıp; yer, hava, suda yürürsün!' dediler. 'Türlü da'vâlar edersin, hiç senin gibi peygamber mi olur? Peygamber olanlar Hazret-i Mûsâ ve Hazret-i 'Îsâ gibi olur ki, dünyayı tamâmen terk edip, mala-mülke değil, bir habbeye mâlik olmazlar ve cümle elbiseleri koyun derisi olup ve bir hücreye sâhip olmayıp, her ümmetin hânesinde misâfir olup ölmeyecek kadar yer ve içerler!' deyip melâmet ederlerdi.
İki diyârın hakîkatlerinin kaynağı, her iki 'âlemin Sultân'ı Cenâb-ı Resûlu'llâh -salla'llâhu 'aleyhi ve sellem- Hazretleri'nin:
'Sen olmasaydın, sen olmasaydın…' (Aclûnî, "Keşfü'l-Hafâ") şehâdeti ve:
'Allah-u Teâlâ benim nûrumu kendi Nûr'undan yarattı.'
Müjdesiyle unsûrî zuhurlarının tam zuhûrunu bilemeyip, nefsânî kıyâsları ve fâsid fikirleri üzre iftirâda kâhin, mecnûn ve istidrâc gibi türlü türlü zulüm ve hakâret ve kınama ve melâmet etmeye cür'et ve cesâret ederlerdi, zamânımızda Allah ehline ettikleri gibi. Lâkin Rabbânî te'yîd ve Rahmânî kudret zâhir olup:
'Onlar Allah'ın nûrunu ağzılarıyla söndürmek isterler. Fakat kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır.' (Sâff: 8)
Mefhûmu üzre, her biri Ehadiyyet ve Muhammedî mu'cizelerle mahcup ve şaşkın olup, İlâhî 'inâyete ve ezelî sa'âdete yâr olanlar tasdîk ve ikrâra gelip kurtuluşu buldular ve ilk şekâvetleri üzre kalanların kimi dünyada berbâd ve harâb ve kimi azâba giriftâr oldular.
İmdi, önce Cenâb-ı Resûlu'llâh -salla'llâhu 'aleyhi ve sellem- Hazretleri'nin Hatm-i nübüvvet mişkâtlarından feyz alarak ve zâhiren ve sır cihetinden nesl-i pâklerinden zuhûr edip, zâhiren ve bâtınen ilim ve irfânlarına vâris olup 'Hâtemü'l-evliyâ' olanlara -rahimehullâh-:
'Allah da onlarla alay eder, azgınlıklarında onlara mühlet verir ve bu yüzden onlar bir müddet başıboş dolaşırlar.' (Bakara: 15)
Kavl-i şerîf'i üzre fitne ve tuğyâna mazhar olan münâfıklar, açıkladığımız yön üzre kınama, ayıplama, zulüm ve hakâret etmeye kalkışırlar."
"'Belâların en şiddetlisi peygamberlere, sonra velîlere, sonra onlara en çok benzeyen kimselere gelir.'
Sâdık haberi bu ma'nâya delâlet ve şehâdet eder. Dolayısıyla Ahmed-i Muhtâr Hazretleri'nin sırrına vâris olan büyük evliyânın zevk-i vicdânları ve 'ilm-ü 'irfânları da en büyük, en ulu ve en kâmil olup, meşiyyet (dileme) üzre sirâyet ettirilir ve dağıtılır. Ve bu sırdandır ki, her ne zaman bir kâmil ve mükemmel zât-ı şerîf bu 'âleme zuhûr etse, sa'âdet ehli olanlar ikrâr edip, hizmet ve muhabbetde cân ve başın fedâ ederler; şekâvet ehli olanlar ise inkâr edip, beşeriyyet nazarıyla: 'Bizim gibi yer-içer, böyle evliyâ mı olur? Mülhid, zındık ve istidrâc zannı ile Kelâmu'llâh üzre oturur, gezer ve Şerî'at-ı mutahhara'yı inkâr eder!' diye türlü türlü apaçık yalanlar ve büyük iftirâlar ile geldikleri insanlar arasında meşhûrdur." ("Vâridât-ı Mensûre", Millet Ktp. Ali Emîrî, Manzum, Mecmû'a, nr.: 737, vr. 156a-157a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.