Allah’ın, Her Şeyi Velâyet’inden Yarattığı Kâmil Halîfesi:
Abdullah-ı Bosnavî -kuddise sırruh- Hazretleri küllî ilâhî tecellî’nin Hâtemü’l-velâye"nin hakîkatına yerleştirildiğini ve her şeyin kendisinden yaratıldığı "Hâdî" ism-i şerîf’inin de bu velâyete tevdî edildiğini ifâde ederek, gerçekten çok mühim bir sırrı ortaya koymuş; aslî vâroluş maddesi olan bu velâyeti vâsıtasız olarak Allah’tan aldığı için, onun Resulullah’ın halîfesi değil, doğrudan doğruya Allah’ın halîfesi olduğunu beyan buyurmuştur:
"Bil ki Hâtemü’l-evliyâ, şer’î ahkâmına en güzel ve en kâmil bir yön üzere tâbî olması cihetinden ve Hatmiyyet mertebesindeki en kâmil vârisi olması yönünden; zâhirde Hâtemü’r-rüsul’ün hasenâtından bir hasene olur. Şu kadar var ki, ezelî hakikatin taayyünlerinden bir taayyün ve küllî tecellîlerden bir tecellî olduğu için, toplanıp birleşmenin kâmil mazhariyyetiyle Muhammedî Hatmî ilâhî sûretin bâtındaki taayyünü olması hasebiyle de, onun bâtındaki hasenelerinden bir hasene olur. Hâtemü’r-rüsul de bâtın velâyetinin hasenesi olan; her şeyin kendisinden yaratıldığı ‘Hâdî’ isminin verildiği velâyete ve Zât-ı ehadiyyet’e mazhar olmadan, risâlet makâmında bir şeriatla zuhûr edince böyle olmuştu.
O’nun velâyeti bâtında Hâtemü’l-velâye’ye en şümullü, en tam şekilde mazhar olan, zâhirdeki en kâmil vârisinde zuhûr eder. Bu itibarla böylece o da, Hâtemü’r-rüsul’ün hasenâtından bir hasene olur. Ancak, vâsıtasız olarak Allah-u Teâlâ’dan alması nedeniyledir ki; o Resulullah’ın halîfesi değil, bizzat Allah’ın halîfesidir." ("Şerhü’l-Fusûs li’l-Bosnevî"; Nâfiz Paşa, no: 536, 500. yp.)
•
Abdullah-ı Bosnavî -kuddise sırruh- Hazretleri küllî ilâhî tecellî’nin Hâtemü’l-velâye"nin hakîkatına yerleştirildiğini ve her şeyin kendisinden yaratıldığı "Hâdî" ism-i şerîf’inin de bu velâyete tevdî edildiğini ifâde ederek, gerçekten çok mühim bir sırrı ortaya koymuş; aslî vâroluş maddesi olan bu velâyeti vâsıtasız olarak Allah’tan aldığı için, onun Resulullah’ın halîfesi değil, doğrudan doğruya Allah’ın halîfesi olduğunu beyan buyurmuştur:
"Bil ki Hâtemü’l-evliyâ, şer’î ahkâmına en güzel ve en kâmil bir yön üzere tâbî olması cihetinden ve Hatmiyyet mertebesindeki en kâmil vârisi olması yönünden; zâhirde Hâtemü’r-rüsul’ün hasenâtından bir hasene olur. Şu kadar var ki, ezelî hakikatin taayyünlerinden bir taayyün ve küllî tecellîlerden bir tecellî olduğu için, toplanıp birleşmenin kâmil mazhariyyetiyle Muhammedî Hatmî ilâhî sûretin bâtındaki taayyünü olması hasebiyle de, onun bâtındaki hasenelerinden bir hasene olur. Hâtemü’r-rüsul de bâtın velâyetinin hasenesi olan; her şeyin kendisinden yaratıldığı ‘Hâdî’ isminin verildiği velâyete ve Zât-ı ehadiyyet’e mazhar olmadan, risâlet makâmında bir şeriatla zuhûr edince böyle olmuştu.
O’nun velâyeti bâtında Hâtemü’l-velâye’ye en şümullü, en tam şekilde mazhar olan, zâhirdeki en kâmil vârisinde zuhûr eder. Bu itibarla böylece o da, Hâtemü’r-rüsul’ün hasenâtından bir hasene olur. Ancak, vâsıtasız olarak Allah-u Teâlâ’dan alması nedeniyledir ki; o Resulullah’ın halîfesi değil, bizzat Allah’ın halîfesidir." ("Şerhü’l-Fusûs li’l-Bosnevî"; Nâfiz Paşa, no: 536, 500. yp.)
•