Hâtemü'l-Evliyâ'nın Bir Cihetten Düşük,
Bir Cihetten Yüksek Olmasının Delilleri:
Hüseyin bin Abdullah el-Abbâsî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fusûsu'l-Hikem" üzerine yazdığı "el-Husûs bi-Edâti'n-Nusûs fî Şerhi'l-Fusûs" adlı şerhinde, Hâtemü'l-evliyâ olan zâtın peygamberlerden makam itibâriyle bir cihetten düşük, bir cihetten yüksek olduğunu Şer'î delillerle ispat ederek şöyle buyurmuştur:
"Hâtemü'l-evliyâ ilâhî hükümde Hâtemü'r-rusül'ün teşrî'den getirdiği şeye tâbî olur; şekilleri def' eder ve velâyet makâmının en yücesini tahkîk eder. Hâlin şerhini keşfeden der ki: 'Bu ona, yâni Hâtemü'l-velâye'ye makâmında noksanlık vermez ve bizim gittiğimiz yola aykırı da düşmez.' Zîrâ o, ilâhî hükümde tâbî, mânâda ise metbû' olan (kendisine tâbî olunan) kimsedir. Hiç şüphesiz ki o, nübüvveti zuhur ettiren, velâyet feleğinin zuhur ettiği aslın en yükseğinde dolaşan kimse olduğu gibi, bir yönden de aşağıda kalır.
Bunun içindir ki nübüvvet feleğinin Sâhib'i, Veliyyü'l-Hamîd olan Allah'tan hikâye ederek:
'Ben gizli bir hazîne idim.' buyurmuştur.(Keşfü'l-Hafâ)
Onu söyleyen, her yüceliğin kendisiyle zuhûr ettiği ve zıtlıkla hükmeden, 'Bâtın'la gizlenmesine karşılık ma'rifetle 'Zâhir' olandır. Nitekim o (Hâtemü'l-evliyâ) da, bir yönden daha üstün ve yüce olur. Çünkü bâtın, zuhur eden velâyetin meydana getirdiği 'O'nun ve O'ndan' hükmünün aslı ve her iki üstünlüğün, düşüklüğün, dönen her iki feleğin ve kutbu olduğu 'Zât'ın hakkındadır.
Nitekim bizim şerî'atımızın zâhirinde de bunu destekleyecek şeyler vardır; Mûsâ'nın Hızır'dan üstün olduğu hakkında te'kid gören bir icmâ' bulunmakla birlikte, Ledün ilminden Allah'ın kendisine verdiği şey sâyesinde, Hızır'ın derecesinin Mûsâ'nınkinden daha yüksek olması gibi. Ve bu, âlimlerin yanında sâbit olup, onun daha üstün olmasına kadar varır. Şu hâlde sen ilmin bu ziyâdeliğini sakın örtmeye kalkışma; zîrâ bu Allah'ın, kullarından ancak bir kısmına has kıldığı bir ihsândır!..
Kâmil olanın, Allah'ın ilmi hakkında her şeyi ihâtâ etmesi ve kuşatması gerekmez. Bunun içindir ki Şeyh (Muhyiddîn İbnü'l- Arâbî), mümkünlüklerin asıllarına göre, kimilerinin kimilerine nisbetle zâtî noksanlığı bulunduğu yoluna giderek şöyle der: 'Ömer'in Bedir esirleri hakkındaki hükmü nedeniyle, üstünlükte Ömer, Ebû Bekir'in -radiyallâhu anhümâ- daha üzerindedir.'
Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
'Hiçbir peygambere yeryüzünde ağır basıp düşmanı yere sermeden esir almak yakışmaz. Siz geçici olan dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah âhireti kazanmanızı istiyor. Allah Azîz'dir, yegâne hikmet sâhibidir. Eğer daha önce Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.' (Enfâl: 67-68)
Hurmanın aşılanması hususunda, aşıyı terketmelerinde de aynı durum sözkonusudur. Bu senede o terkedilmiş, hurma telef olmuş ve boşa çıkmıştı. 'Yâ Resulellâh! Hurma telef oldu!' dediklerinde: 'Siz dünyanızla ilgili işi benden daha iyi bilirsiniz.' buyurdu.
Onların ilimleri ile ilgili bu ikrâr bizzat ona âittir. Dolayısıyla kâmil olanın, her şeyde ve her mertebede önde olması gerekmez." ("el-Husûs bi-Edâti'n-Nusûs fî Şerhi'l-Fusûs", İ.Ü. Ktp., AY, nr.: 4480, vr. 54b-55a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
Bir Cihetten Yüksek Olmasının Delilleri:
Hüseyin bin Abdullah el-Abbâsî -kuddise sırruh- Hazretleri "Fusûsu'l-Hikem" üzerine yazdığı "el-Husûs bi-Edâti'n-Nusûs fî Şerhi'l-Fusûs" adlı şerhinde, Hâtemü'l-evliyâ olan zâtın peygamberlerden makam itibâriyle bir cihetten düşük, bir cihetten yüksek olduğunu Şer'î delillerle ispat ederek şöyle buyurmuştur:
"Hâtemü'l-evliyâ ilâhî hükümde Hâtemü'r-rusül'ün teşrî'den getirdiği şeye tâbî olur; şekilleri def' eder ve velâyet makâmının en yücesini tahkîk eder. Hâlin şerhini keşfeden der ki: 'Bu ona, yâni Hâtemü'l-velâye'ye makâmında noksanlık vermez ve bizim gittiğimiz yola aykırı da düşmez.' Zîrâ o, ilâhî hükümde tâbî, mânâda ise metbû' olan (kendisine tâbî olunan) kimsedir. Hiç şüphesiz ki o, nübüvveti zuhur ettiren, velâyet feleğinin zuhur ettiği aslın en yükseğinde dolaşan kimse olduğu gibi, bir yönden de aşağıda kalır.
Bunun içindir ki nübüvvet feleğinin Sâhib'i, Veliyyü'l-Hamîd olan Allah'tan hikâye ederek:
'Ben gizli bir hazîne idim.' buyurmuştur.(Keşfü'l-Hafâ)
Onu söyleyen, her yüceliğin kendisiyle zuhûr ettiği ve zıtlıkla hükmeden, 'Bâtın'la gizlenmesine karşılık ma'rifetle 'Zâhir' olandır. Nitekim o (Hâtemü'l-evliyâ) da, bir yönden daha üstün ve yüce olur. Çünkü bâtın, zuhur eden velâyetin meydana getirdiği 'O'nun ve O'ndan' hükmünün aslı ve her iki üstünlüğün, düşüklüğün, dönen her iki feleğin ve kutbu olduğu 'Zât'ın hakkındadır.
Nitekim bizim şerî'atımızın zâhirinde de bunu destekleyecek şeyler vardır; Mûsâ'nın Hızır'dan üstün olduğu hakkında te'kid gören bir icmâ' bulunmakla birlikte, Ledün ilminden Allah'ın kendisine verdiği şey sâyesinde, Hızır'ın derecesinin Mûsâ'nınkinden daha yüksek olması gibi. Ve bu, âlimlerin yanında sâbit olup, onun daha üstün olmasına kadar varır. Şu hâlde sen ilmin bu ziyâdeliğini sakın örtmeye kalkışma; zîrâ bu Allah'ın, kullarından ancak bir kısmına has kıldığı bir ihsândır!..
Kâmil olanın, Allah'ın ilmi hakkında her şeyi ihâtâ etmesi ve kuşatması gerekmez. Bunun içindir ki Şeyh (Muhyiddîn İbnü'l- Arâbî), mümkünlüklerin asıllarına göre, kimilerinin kimilerine nisbetle zâtî noksanlığı bulunduğu yoluna giderek şöyle der: 'Ömer'in Bedir esirleri hakkındaki hükmü nedeniyle, üstünlükte Ömer, Ebû Bekir'in -radiyallâhu anhümâ- daha üzerindedir.'
Nitekim Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
'Hiçbir peygambere yeryüzünde ağır basıp düşmanı yere sermeden esir almak yakışmaz. Siz geçici olan dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah âhireti kazanmanızı istiyor. Allah Azîz'dir, yegâne hikmet sâhibidir. Eğer daha önce Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı, aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka büyük bir azap dokunurdu.' (Enfâl: 67-68)
Hurmanın aşılanması hususunda, aşıyı terketmelerinde de aynı durum sözkonusudur. Bu senede o terkedilmiş, hurma telef olmuş ve boşa çıkmıştı. 'Yâ Resulellâh! Hurma telef oldu!' dediklerinde: 'Siz dünyanızla ilgili işi benden daha iyi bilirsiniz.' buyurdu.
Onların ilimleri ile ilgili bu ikrâr bizzat ona âittir. Dolayısıyla kâmil olanın, her şeyde ve her mertebede önde olması gerekmez." ("el-Husûs bi-Edâti'n-Nusûs fî Şerhi'l-Fusûs", İ.Ü. Ktp., AY, nr.: 4480, vr. 54b-55a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.