Velâyet’in Hatemiyyet’ine Vâris Olan Kul:
Şeyh Sadreddin Konevî -kuddise sırruh- Hazretleri “İ’câzü’l-Beyân fî Te’vîli’l-Ümmi’l-Kur’ân” isimli eserinde ise, hilâfet-i Muhammediyye’nin zâhirinin Mehdi Aleyhisselâm’la, bâtınının İsâ Aleyhisselâm’la sona ermesi gibi; velâyet-i Muhammediyye’nin de Hâtemü’l-evliyâ olan zâtla sona ereceğini haber vermektedir:
“Allah Peygamber Aleyhisselâm’ın bu ümmetin içindeki zâhirî hilâfetini Mehdî ile; umûmî hilâfetini ise İsâ bin Meryem Aleyhisselâm’la hatmedecektir.
Hatmü’n-nübüvve, kulluk mertebesinde efendiliği elinde bulunduran ulûhiyyet mertebesi’ne has kılındığı için; Hatmü’l-velâyeti’l-Muhammediyye’yi ise Allah, Zât ve ulûhiyyet arasında sâbit olan ‘Berzah’lık mertebesi’ne hak kazanan kimseye tahsis etmiştir."
Şu hale göre Allah, tahsise mazhar olmuş vâris kullarından kâmilleri de, cem’ü’l-cem mertebesinin mazharı olan kuluyla hatmedecektir. O kul gibi cem edici kimse yoktur ve kendisinden sonra hiç kimse onun vâris olduğu şeyi elde edemeyecektir. Bütün hükümleri ihtivâ eden ‘Hir’lik’; yani ‘Son’luk kemâli ona âittir. Bu sebepledir ki Mevlâ’sından başkası onu bilemez.
Allah bu kulunun dışındaki diğer kimseler için hâsıl olan tecellîlerini Zâtî tecellîsi ile hatmetmiştir. Bu tecellinin zuhûr etmesiyle, Allah’a sülûk edenlerin seyri de hitâma ermiştir.
Dolayısıyla Allah, küllî makamların hepsine bir bitiş; o makâmın kendisiyle kemâle ulaştığı ve izhâr edilip ortaya çıkarıldığı bir sır tahsis etmiştir. Şâyet meseleyi uzatmış olmasaydım, ana makamları ve bunların kiminle hatme ereceğini de açıklardım. Fakat hatırlatmak ve ikâz etmek için bu noktada tek bir temsil sundum. Bu temsilde dahî, bu ilâhî zevke ortak olan en büyük akıl sâhipleri için yeterli bir bilgi vardır.
Allah’ın gizlemek istediği bir şeyi izhâr etmek mümkün değildir.
Nitekim Allah şöyle buyurmuştur:
‘Size ilimden pek az bir şey verilmiştir.’ (İsrâ: 85)
Allah hakkı söyleyen ve doğru yola iletendir.” (İ’câzü’l-Beyân fî Te’vîli’l-Ümmi’l-Kur’an; s. 483-484)