Dâvud el-Kayserî -kuddise sırruh- Hazretleri
Mâneviyât Semâsını Aydınlatan İki Güneş:
Hazret "el-Matlâ‘u Husûsi’l-Kilem fî Me‘ânî Fusûsu’l-Hikem" adlı eserinde mükemmel bir temsil getirerek, peygamberleri ve velîleri ışığını güneşten alan ve henüz güneş yokken ortaya çıkan ay ve yıldızlara; Hâtemül’enbiyâ ve Hâtemü’l-evliyâ’yı ise, ay ve yıldızlar kaybolduktan sonra, kendi nûruyla bütün âlemleri aydınlatan güneşe benzetmiştir:
"Hâtemü’r-rüsul’ün her ne kadar varlık tıyneti gecikmiş ise de, o hakîkatıyla ruhlar âleminde mevcûddu. O, mevcûdiyetinden ve bir risâletle ümmetine gönderilmeden önce zâten peygamberdi. Çünkü ezelî ve ebedî kutupların hepsinin kutbu odur. Varlıktan maksat Peygamber Aleyhisselâm olduğu için, diğer peygamberlerin nübüvveti ise kendileri adına, ancak gönderildikleri an gerçekleşmiştir.
Şu hâle göre o, âlemin özlerini ve aynı şekilde, istidâdları yönünden peygamberlerin özlerini de kendinde toplayan, şümullü bir mertebeyi kendisine hâsıl kılan bir farklılıkla, ilim husûsunda çok önceden vâredilmişti. Onlar ise, tıpkı güneş ışığının doğmasıyla gizlenen yıldızların ışıkları gibi, hakîkat-ı Muhammediyye nûrları ile zuhûr ederek değil, kendi varlıklarında nübüvvetin zuhûrunu talep etmişler; cismî tabiat makâmında ve unsurî gecelerin karanlığında tahakkuk ettikleri zaman da, ay ve yıldızların karanlık gecede açığa çıkması gibi, kendilerine has nûrları ile açığa çıkmışlardı.
İşte Hâtemü’l-evliyâ ortaya konulduğu zaman, onun velîlere nisbeti de böyle olur." ("el-Matlâ’u Husûsi’l-Kilem fî Me‘ânî Fusûsu’l-Hikem", Şehid Ali Paşa, nr.: 1242; 30a vr.)
Hazret "el-Matlâ‘u Husûsi’l-Kilem fî Me‘ânî Fusûsu’l-Hikem" adlı eserinde mükemmel bir temsil getirerek, peygamberleri ve velîleri ışığını güneşten alan ve henüz güneş yokken ortaya çıkan ay ve yıldızlara; Hâtemül’enbiyâ ve Hâtemü’l-evliyâ’yı ise, ay ve yıldızlar kaybolduktan sonra, kendi nûruyla bütün âlemleri aydınlatan güneşe benzetmiştir:
"Hâtemü’r-rüsul’ün her ne kadar varlık tıyneti gecikmiş ise de, o hakîkatıyla ruhlar âleminde mevcûddu. O, mevcûdiyetinden ve bir risâletle ümmetine gönderilmeden önce zâten peygamberdi. Çünkü ezelî ve ebedî kutupların hepsinin kutbu odur. Varlıktan maksat Peygamber Aleyhisselâm olduğu için, diğer peygamberlerin nübüvveti ise kendileri adına, ancak gönderildikleri an gerçekleşmiştir.
Şu hâle göre o, âlemin özlerini ve aynı şekilde, istidâdları yönünden peygamberlerin özlerini de kendinde toplayan, şümullü bir mertebeyi kendisine hâsıl kılan bir farklılıkla, ilim husûsunda çok önceden vâredilmişti. Onlar ise, tıpkı güneş ışığının doğmasıyla gizlenen yıldızların ışıkları gibi, hakîkat-ı Muhammediyye nûrları ile zuhûr ederek değil, kendi varlıklarında nübüvvetin zuhûrunu talep etmişler; cismî tabiat makâmında ve unsurî gecelerin karanlığında tahakkuk ettikleri zaman da, ay ve yıldızların karanlık gecede açığa çıkması gibi, kendilerine has nûrları ile açığa çıkmışlardı.
İşte Hâtemü’l-evliyâ ortaya konulduğu zaman, onun velîlere nisbeti de böyle olur." ("el-Matlâ’u Husûsi’l-Kilem fî Me‘ânî Fusûsu’l-Hikem", Şehid Ali Paşa, nr.: 1242; 30a vr.)