Hâtemü'l-Evliyâ'yı
Tâbi Olduğu Şeriatın Hakikatine Ulaştıran İlm-i İlâhî:
Şeyh Abdürrezzak bin Ebû'l-Gınâ -kuddise sırruh- Hazretleri "Fusûsu'l-Hikem Şerhi"nin başka bir noktasında Hâtemü'l-enbiyâ ile Hâtemü'l-evliyâ arasındaki tâbîlik-metbûluk durumunun keyfiyetine nüfuz ederek, her iki Hâtem'in de zâhir ve bâtın mertebeleri yönüyle birbirlerine bağlı olduklarını açıkça belirtmiş; ancak "Hâtemü'n-nübüvve"nin bâtınına mazhar olan Hâtemü'l-evliyâ'nın kendisine ihsan buyurulan "İlmullah", yâni "İlâhî ilim" sayesinde, kendi bâtınından, zâhirde tâbî olduğu Şerîat ahkâmının hakikatine de ulaşabildiğini haber vermiştir:
"Hâtem-i velâyet, zâhir olan Şerîat'a tâbidir. Gerçi onun ahkâmı da, Hakk'ın kendisini râm ettiği bâtına ilişiktir; zira Hâtem-i velâyet de ona, ancak Ahkâm-ı İlâhî ilmi sâyesinde muttali olur. Ahkâm-ı İlâhî ise Şeriat-ı Muhammedî'nin ta kendisidir. Şu hâlde Hâtem-i evliyâ, ahkâm-ı İlâhî'nin bâtınını öyle bir kaynaktan alır ki, Cibrîl de onu aynı kaynaktan alır ve aynı şekilde, onunla mücehhez olur. Şu kadar var ki o, zâhir itibariyle de Resul Aleyhisselâm'dan destek görür. Bunun da sebebi; onun, kendisiyle amel ettiği Şerîat'ı üzerinde sâbit oluşudur. Bu kuvvet bu cihetten ona verilmiştir ve bu da, kendisinin altın tuğla yerine oturmasını sağlayan şeydir.
Şimdi sen, eğer Şeyh'in işaret buyurduğu sözü idrâk etmek istersen, şudur ki;
Hâtem-i evliyâ aynıyla Hâtem-i rusül'dür; letâfet cihetinden vâr olan ruhların varlıkları tenâsüh yoluyla değil, bilâkis kâmillere ibrâz ettikleri yol üzerinden yaratılışla ilgili sırlara ulaşır. Başta Ahkâm bilgisi olmak üzere, İlâhî hakikatlere karşı da ondan daha başka bir şekilde uyanıklık elde etmiş olur.
Hâl böyle olunca Cibrîl Aleyhisselâm, Resul -sallallahu aleyhi ve sellem-e risâleti edâ ettirmek ve onu ahkâm hâline getirmek için, nâzil olanı getirip ulaştırdığı cihette, Resul -sallallahu aleyhi ve sellem- ondan öne geçmiş olurdu. Zîrâ o, bâtınındaki 'İlmullâh'la, yâni 'Allah'ın ilmi' ile ona zâten muttali oluyordu.
Nihâyet:
'Resul'üm! Sana onun vahyi bitmeden önce Kur'ân'ı okumakta acele etme!" (Tâ-hâ: 114)
Hitâbı kendisine erişmişti.
Yâni velâyet izhâr ettiği vakit, nübüvvetle verilen de ondan hâlî değildi." ("Şerh-i Fusûsu'l-Hikem", Âtıf Efendi Ktp., nr.: 1443, vr. 17b-18a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.
Tâbi Olduğu Şeriatın Hakikatine Ulaştıran İlm-i İlâhî:
Şeyh Abdürrezzak bin Ebû'l-Gınâ -kuddise sırruh- Hazretleri "Fusûsu'l-Hikem Şerhi"nin başka bir noktasında Hâtemü'l-enbiyâ ile Hâtemü'l-evliyâ arasındaki tâbîlik-metbûluk durumunun keyfiyetine nüfuz ederek, her iki Hâtem'in de zâhir ve bâtın mertebeleri yönüyle birbirlerine bağlı olduklarını açıkça belirtmiş; ancak "Hâtemü'n-nübüvve"nin bâtınına mazhar olan Hâtemü'l-evliyâ'nın kendisine ihsan buyurulan "İlmullah", yâni "İlâhî ilim" sayesinde, kendi bâtınından, zâhirde tâbî olduğu Şerîat ahkâmının hakikatine de ulaşabildiğini haber vermiştir:
"Hâtem-i velâyet, zâhir olan Şerîat'a tâbidir. Gerçi onun ahkâmı da, Hakk'ın kendisini râm ettiği bâtına ilişiktir; zira Hâtem-i velâyet de ona, ancak Ahkâm-ı İlâhî ilmi sâyesinde muttali olur. Ahkâm-ı İlâhî ise Şeriat-ı Muhammedî'nin ta kendisidir. Şu hâlde Hâtem-i evliyâ, ahkâm-ı İlâhî'nin bâtınını öyle bir kaynaktan alır ki, Cibrîl de onu aynı kaynaktan alır ve aynı şekilde, onunla mücehhez olur. Şu kadar var ki o, zâhir itibariyle de Resul Aleyhisselâm'dan destek görür. Bunun da sebebi; onun, kendisiyle amel ettiği Şerîat'ı üzerinde sâbit oluşudur. Bu kuvvet bu cihetten ona verilmiştir ve bu da, kendisinin altın tuğla yerine oturmasını sağlayan şeydir.
Şimdi sen, eğer Şeyh'in işaret buyurduğu sözü idrâk etmek istersen, şudur ki;
Hâtem-i evliyâ aynıyla Hâtem-i rusül'dür; letâfet cihetinden vâr olan ruhların varlıkları tenâsüh yoluyla değil, bilâkis kâmillere ibrâz ettikleri yol üzerinden yaratılışla ilgili sırlara ulaşır. Başta Ahkâm bilgisi olmak üzere, İlâhî hakikatlere karşı da ondan daha başka bir şekilde uyanıklık elde etmiş olur.
Hâl böyle olunca Cibrîl Aleyhisselâm, Resul -sallallahu aleyhi ve sellem-e risâleti edâ ettirmek ve onu ahkâm hâline getirmek için, nâzil olanı getirip ulaştırdığı cihette, Resul -sallallahu aleyhi ve sellem- ondan öne geçmiş olurdu. Zîrâ o, bâtınındaki 'İlmullâh'la, yâni 'Allah'ın ilmi' ile ona zâten muttali oluyordu.
Nihâyet:
'Resul'üm! Sana onun vahyi bitmeden önce Kur'ân'ı okumakta acele etme!" (Tâ-hâ: 114)
Hitâbı kendisine erişmişti.
Yâni velâyet izhâr ettiği vakit, nübüvvetle verilen de ondan hâlî değildi." ("Şerh-i Fusûsu'l-Hikem", Âtıf Efendi Ktp., nr.: 1443, vr. 17b-18a)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Copyright ©2015 HAKİKAT. All Rights Reserved.