Hâtemü’l-Enbiyâ’nın Hâline, Zâtına
ve Ahlâkına Tâbî Olan Kâmil Vâris:
Şeyh Müeyyedüddîn el-Cendî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Şerhü’l-Fusûs“undaki başka bir ifâdesine göre Hâtemü’l-evliyâ; Hâtemü’l-enbiyâ Aleyhisselâm’ın mertebesine, zâtına, hâline, ahlâkına ve yaptıklarının hepsine tâbî olan en kâmil vâristir ve bu verâset ona ne eksik, ne de fazla olmaksızın, doğrudan doğruya ondan intikâl etmiştir:
“Hâtemü’l-velâye’nin Allah’ı bilme cihetinden en kâmil kimse oluşu sahih olunca, bu hususta diğer velîlerin ve onlardan başkalarının tâbî olduğu bir kimse olması da sahîh olur. Hurma aşılamayı bilmenin yokluğu Hâtemü’r-resul’ün hatemiyyet kemâlinde bir noksanlık meydana getirmediği gibi; bu has üstünlük de, onun ona tâbî oluşu hakkında herhangi bir aykırılık meydana getirmez, onun her yönden tâbî olunan bir kimse olmasını da gerektirmez.
Bu Hâtemü’l-velî, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in mertebesine, zâtına, hâline, ahlâkına ve yaptıklarının hepsine tâbî olan vâristir. Bu iki Hâtem’in kendi aralarındaki münâsebet ve mütâbakatları hakkındaki meşrûiyyet, bahsettiğimiz şeylerin tümünde de meydana gelir. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in Allah’ı bilme ve bütün meşrû amellerde verâsetinin kemâli de; ona ne bir eksik, ne bir fazla olmaksızın, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in öğretmiş olmasından ileri gelir.” (Kitâbu Şerhü’l-Fusûs li’ş-Şeyh Müeyyedüddîn el-Cendî; Şehid Ali Paşa, no.: 1240, 136b yaprağı.)
ve Ahlâkına Tâbî Olan Kâmil Vâris:
Şeyh Müeyyedüddîn el-Cendî -kuddise sırruh- Hazretleri’nin “Şerhü’l-Fusûs“undaki başka bir ifâdesine göre Hâtemü’l-evliyâ; Hâtemü’l-enbiyâ Aleyhisselâm’ın mertebesine, zâtına, hâline, ahlâkına ve yaptıklarının hepsine tâbî olan en kâmil vâristir ve bu verâset ona ne eksik, ne de fazla olmaksızın, doğrudan doğruya ondan intikâl etmiştir:
“Hâtemü’l-velâye’nin Allah’ı bilme cihetinden en kâmil kimse oluşu sahih olunca, bu hususta diğer velîlerin ve onlardan başkalarının tâbî olduğu bir kimse olması da sahîh olur. Hurma aşılamayı bilmenin yokluğu Hâtemü’r-resul’ün hatemiyyet kemâlinde bir noksanlık meydana getirmediği gibi; bu has üstünlük de, onun ona tâbî oluşu hakkında herhangi bir aykırılık meydana getirmez, onun her yönden tâbî olunan bir kimse olmasını da gerektirmez.
Bu Hâtemü’l-velî, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in mertebesine, zâtına, hâline, ahlâkına ve yaptıklarının hepsine tâbî olan vâristir. Bu iki Hâtem’in kendi aralarındaki münâsebet ve mütâbakatları hakkındaki meşrûiyyet, bahsettiğimiz şeylerin tümünde de meydana gelir. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in Allah’ı bilme ve bütün meşrû amellerde verâsetinin kemâli de; ona ne bir eksik, ne bir fazla olmaksızın, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-in öğretmiş olmasından ileri gelir.” (Kitâbu Şerhü’l-Fusûs li’ş-Şeyh Müeyyedüddîn el-Cendî; Şehid Ali Paşa, no.: 1240, 136b yaprağı.)