Peygamber Aleyhisselâm’ın Velâyetini Müşâhadeyi Asıldan Alan Vâris Veli:
Karabaş Velî -kuddise sırruh- Hazretleri Kâşifü’l-Esrâr adlı eserinde; Hâtemü’l-evliyâ’nın, Peygamberlerin en üstününün hasenatından bir hasene olarak zuhur edeceğini ve mahşerde, dilediği herhangi bir kimseye şefaat edebilme selâhiyetinin ona verileceğini beyan buyurmuştur.
Karabaş Velî -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:
“Peygamberlerin ve velilerin bu iki Hâtem’ine tahsis edilenin, ikisinden başkasına akıtılması bahis mevzuu olamaz. Bilâkis onun hâlinin ve elde edilişinin zorluğu apaçıktır.
Çünkü kanal ikidir:
Nebilerin ve risâletin kanalı, onlarla ilgili olan her şeyin elde ettirildiği ve emânet edildiği Efdâlü’l-Kâinat Muhammed Mustafâ Aleyhisselâtü vesselâm’dır.
Velâyet kanalı ise Hâtemü’l-evliyâ olan bir imamdır. O Hâtemü’r-rüsul’ün bir parçası, tâbisi ve aynı zamanda onun bâtın şeriati hususundaki vârisidir. Onunla ilgili olarak;
‘Kitap ile gönderilen peygamberler dahi o (ilmi) Hâtemü’l-evliyâ mişkâtından görürler.’ denilmiştir.
Yani velâyet sıfatı ile muttasıf olmayan, şuhûd ilmi kendisi için mümkün olmayıp, Ehadiyyet makamı’nda duramayan biri; en düşüğünden en yükseğine varıncaya kadar, onu ancak en yüce ufuktan görebilir.”
“Hâtemü’l-evliyâ’nın makamının onların makamına nisbeti, Hâtemü’r-rüsul’ün makamının diğer peygamberlere nisbeti gibidir. Zira Hâtemü’l-evliyâ, Peygamber Aleyhisselâm’ın velâyetini müşâhadeyi asıldan alan vâris velidir. Çünkü o -Aleyhisselâm- ilâhî hazerâtın aynasıdır. Bunun içindir ki Hâtemü’l-evliyâ da, Enbiyâ Aleyhimüsselâm’ın en efdâlinin hasenâtından bir hasene olur. Dilediği herhangi bir kimseye şefaât kapısını açma yetkisi ona verilmiştir ve ilâhî isimler hususunda da onunla öne geçmiştir.” (Kâşifü’l-Esrâr, Hacı Mahmud ef. no: 225, 24b-27b yaprağı)
Karabaş Velî -kuddise sırruh- Hazretleri Kâşifü’l-Esrâr adlı eserinde; Hâtemü’l-evliyâ’nın, Peygamberlerin en üstününün hasenatından bir hasene olarak zuhur edeceğini ve mahşerde, dilediği herhangi bir kimseye şefaat edebilme selâhiyetinin ona verileceğini beyan buyurmuştur.
Karabaş Velî -kuddise sırruh- Hazretleri buyururlar ki:
“Peygamberlerin ve velilerin bu iki Hâtem’ine tahsis edilenin, ikisinden başkasına akıtılması bahis mevzuu olamaz. Bilâkis onun hâlinin ve elde edilişinin zorluğu apaçıktır.
Çünkü kanal ikidir:
Nebilerin ve risâletin kanalı, onlarla ilgili olan her şeyin elde ettirildiği ve emânet edildiği Efdâlü’l-Kâinat Muhammed Mustafâ Aleyhisselâtü vesselâm’dır.
Velâyet kanalı ise Hâtemü’l-evliyâ olan bir imamdır. O Hâtemü’r-rüsul’ün bir parçası, tâbisi ve aynı zamanda onun bâtın şeriati hususundaki vârisidir. Onunla ilgili olarak;
‘Kitap ile gönderilen peygamberler dahi o (ilmi) Hâtemü’l-evliyâ mişkâtından görürler.’ denilmiştir.
Yani velâyet sıfatı ile muttasıf olmayan, şuhûd ilmi kendisi için mümkün olmayıp, Ehadiyyet makamı’nda duramayan biri; en düşüğünden en yükseğine varıncaya kadar, onu ancak en yüce ufuktan görebilir.”
“Hâtemü’l-evliyâ’nın makamının onların makamına nisbeti, Hâtemü’r-rüsul’ün makamının diğer peygamberlere nisbeti gibidir. Zira Hâtemü’l-evliyâ, Peygamber Aleyhisselâm’ın velâyetini müşâhadeyi asıldan alan vâris velidir. Çünkü o -Aleyhisselâm- ilâhî hazerâtın aynasıdır. Bunun içindir ki Hâtemü’l-evliyâ da, Enbiyâ Aleyhimüsselâm’ın en efdâlinin hasenâtından bir hasene olur. Dilediği herhangi bir kimseye şefaât kapısını açma yetkisi ona verilmiştir ve ilâhî isimler hususunda da onunla öne geçmiştir.” (Kâşifü’l-Esrâr, Hacı Mahmud ef. no: 225, 24b-27b yaprağı)