Bâli-i Sofyavî -kuddise sırruh- Hazretleri
Hâtemü’l-Evliyâ’yı, Peygamberlerden Bir Cihetten Önde Kılan Velâyet:
Hazret bu mertebede Hâtemü’l-evliyâ’nın, velâyetlerini alma hususunda kendisine tâbi olan diğer peygamberlerden yüksek olduğunu; ancak, Hâtemü’r-rüsul’ün şeriatına tâbi bir velî olarak bu mertebeye eriştiği için de, onun Hâtemü’r-rüsul’ün bir hâdimi olduğunu ve dolayısıyla onun bu yüksekliğinin de yine Hâtemü’r-rüsul’ün kemâlâtı dâhilinde bulunduğunu haber vererek şöyle buyurmuştur:
"Hâtemü’l-evliyâ her ne kadar hükümde Hâtemü’r-rüsul’ün teşrî’den getirdiği şeye tâbi ise de; Hâtemü’l-evliyâ’nın bu şekilde, Hâtemü’r-resul’ün kendisine getirdiği şeye tâbi olması, kendi makâmına herhangi bir noksanlık vermez; Hâtemü’r-rüsul’e bahsettiğimiz şekildeki tâbiyyetine herhangi bir engel de teşkil etmez. Bizim bu has ilimde tâbi olarak gittiğimiz yola ve tâbi konumunda bulunmasına ters de düşmez. Dolayısıyla Hâtemü’l-evliyâ, bu mertebede Hâtemü’r-rüsul’e tâbi olması yön ve cihetinden Hâtemü’r-rüsul’den daha altta ve geride olur."
"Hatmü’r-rüsul’ün böyle oluşu, mahlûk hakkında mevcut bulunan bütün mertebeleri kendisinde topladığı içindir. O imkân dâhilindeki mertebelerin hepsini kuşatmıştır. Dolayısıyla Hâtemü’l-evliyâ da, Hatmü’r-rüsul’ün mertebelerinden bir mertebe olur.
İşte ‘O Hâtemü’r-rüsul’ün hasenâtından bir hasenedir.’ sözünün mânâsı budur. ‘Kâmil olmak gerekmez.’ sözünün mânâsı da budur. Tıpkı (onun) şeriatla ilgili ilmi Cebrâil Aleyhisselâm’dan alması gibi, o da bu ilmi Hakk’ın hazînesinden elde eder. O ilâhî nasslarla ve kendisiyle ilgili mutlak nasslarla Cebrâil’den daha üstündür. Bu da onun her sûrette üstün olmasını gerektirir. Dolayısıyla Hâtemü’r-rüsul’ün bütün sûretler hakkındaki umum delillere göre, bu yönde Hâtemü’l-evliyâ’dan da üstün olduğu ilâhî delille sâbittir. Zirâ Hâtemü’l-evliyâ, bu ilmi kaynağından aldığı için, aslında Hâtemü’r-rüsul’ün bir hâdimidir.
Şu hâlde ‘Bir cihetten yüksek olur.’ sözünden murad; bahsettiğimiz cihete göre, yalnız Hâtemü’l-evliyâ’nın mertebe ile ilgili bir ziyâdeliğinin beyânı olur. Üstelik onun (bu hususta) ziyâdelik elde ettiğinde, Allah katında bu yönden üstün olması da gerekmez. Bilâkis o Hatmü’r-rüsul’e, yine kendi kemâlâtı cümlesinden olarak indirilenin inmesine vâsıta olduğu için, aşağıda kalmasından dolayı düşük olur." (Şerh-i Fusûsu’l-Hikem li’l-Bâlî es-Sofyavî, s. 52-54)
Hâtemü’l-Evliyâ’yı, Peygamberlerden Bir Cihetten Önde Kılan Velâyet:
Hazret bu mertebede Hâtemü’l-evliyâ’nın, velâyetlerini alma hususunda kendisine tâbi olan diğer peygamberlerden yüksek olduğunu; ancak, Hâtemü’r-rüsul’ün şeriatına tâbi bir velî olarak bu mertebeye eriştiği için de, onun Hâtemü’r-rüsul’ün bir hâdimi olduğunu ve dolayısıyla onun bu yüksekliğinin de yine Hâtemü’r-rüsul’ün kemâlâtı dâhilinde bulunduğunu haber vererek şöyle buyurmuştur:
"Hâtemü’l-evliyâ her ne kadar hükümde Hâtemü’r-rüsul’ün teşrî’den getirdiği şeye tâbi ise de; Hâtemü’l-evliyâ’nın bu şekilde, Hâtemü’r-resul’ün kendisine getirdiği şeye tâbi olması, kendi makâmına herhangi bir noksanlık vermez; Hâtemü’r-rüsul’e bahsettiğimiz şekildeki tâbiyyetine herhangi bir engel de teşkil etmez. Bizim bu has ilimde tâbi olarak gittiğimiz yola ve tâbi konumunda bulunmasına ters de düşmez. Dolayısıyla Hâtemü’l-evliyâ, bu mertebede Hâtemü’r-rüsul’e tâbi olması yön ve cihetinden Hâtemü’r-rüsul’den daha altta ve geride olur."
"Hatmü’r-rüsul’ün böyle oluşu, mahlûk hakkında mevcut bulunan bütün mertebeleri kendisinde topladığı içindir. O imkân dâhilindeki mertebelerin hepsini kuşatmıştır. Dolayısıyla Hâtemü’l-evliyâ da, Hatmü’r-rüsul’ün mertebelerinden bir mertebe olur.
İşte ‘O Hâtemü’r-rüsul’ün hasenâtından bir hasenedir.’ sözünün mânâsı budur. ‘Kâmil olmak gerekmez.’ sözünün mânâsı da budur. Tıpkı (onun) şeriatla ilgili ilmi Cebrâil Aleyhisselâm’dan alması gibi, o da bu ilmi Hakk’ın hazînesinden elde eder. O ilâhî nasslarla ve kendisiyle ilgili mutlak nasslarla Cebrâil’den daha üstündür. Bu da onun her sûrette üstün olmasını gerektirir. Dolayısıyla Hâtemü’r-rüsul’ün bütün sûretler hakkındaki umum delillere göre, bu yönde Hâtemü’l-evliyâ’dan da üstün olduğu ilâhî delille sâbittir. Zirâ Hâtemü’l-evliyâ, bu ilmi kaynağından aldığı için, aslında Hâtemü’r-rüsul’ün bir hâdimidir.
Şu hâlde ‘Bir cihetten yüksek olur.’ sözünden murad; bahsettiğimiz cihete göre, yalnız Hâtemü’l-evliyâ’nın mertebe ile ilgili bir ziyâdeliğinin beyânı olur. Üstelik onun (bu hususta) ziyâdelik elde ettiğinde, Allah katında bu yönden üstün olması da gerekmez. Bilâkis o Hatmü’r-rüsul’e, yine kendi kemâlâtı cümlesinden olarak indirilenin inmesine vâsıta olduğu için, aşağıda kalmasından dolayı düşük olur." (Şerh-i Fusûsu’l-Hikem li’l-Bâlî es-Sofyavî, s. 52-54)