"Hatmü’l-Velâye"nin Aslı Olan "Küllî Rûh"un Mâhiyeti:
Bosnalı Abdullah Efendi "Şerhü’l-Fusûs li’l-Bosnevî"nin başka bir noktasında; Hâtemü’n-nübüvve’nin ve Hâtemü’l-velâye’nin aslı olan "Küllî rûh"un, yaratılışı her şeyden önce olan "Nûr"dan ve ilk açığa çıkarılan şey olan "Hakîkat-ı Muhammediyye"den başka bir şey olmadığını; bu noktada Allah’tan vâsıtasız olarak istimdâd eden Hâtemü’l-evliyâ’nın da, diğer ruhlarla Allah arasında vâsıta olmak için yaratıldığını ifşâ ederek, mühim bir sırrı daha ortaya koymuştur:
"Hâtemü’n-nübüvve nübüvvetlerin hepsinin kuşatıcısı olduğu gibi; her velâyeti ihâtâ eden ‘Küllî ruh’ da Hatmü’n-nübüvve’nin bâtını olan Hatmü’l-velâye’nin rûhu olduğu için, Hatmü’n-nübüvve’nin ve Hatmü’l-velâye’nin rûhu bambaşkadır. Çünkü Hâtemü’l-evliyâ, velâyetlere keşifler, tecellîler, ilimler, sırlar, hâller ve makamlardan yana verilenlerin hepsini biraraya getiren ‘Hatm’in toplanıp birleştiği velâyet-i Muhammediyye’yi tümüyle toplayıp birleştiren bir sûrettir; zîrâ onun hakîkati her şeyden önce açığa çıkartılan ‘Hakîkatü’l-hakâyık’, yâni "Hakikatlerin hakikati"dir. O gaybî fetihlerin anahtarıdır. Ruhların kendisiyle kâim olduğu nûrdan bir maddedir. O’nun hayâtı, diğer ilâhî mertebelerin içine bir gönderici ve sirâyet ettirici kılınan kendi hakîkatindendir. Rûhu ruhlar arasındaki herhangi bir ruhtan değil, vâsıtasız olarak Allah’tan istimdâd eder; ilâhî vergilerle ilgili olarak, bütün ruhlar da onun mişkâtından istimdâd eder. Ulûhiyyet mertebesine ve toplanış hazîresine nisbet edilerek meydana getirildiği için, ilâhî isimlerin hazîrelerinden biri olmuştur.
‘Size gelen her nîmet Allah’tandır.’ (Nahl: 53)
Hâtemü’l-evliyâ işte bu mertebenin küllî mazharı ve Muhammedî velâyet’in mişkâtıdır. O bunu unsurî cesedinin terkibi zamânında akıl etmemiştir. Daha doğrusu Hâtemü’l-velâye, bunu unsurî cesedinin terkip ve zulmânî beşerî aslının vâroluş zamânında, kendiliğinden düşünmemiştir. Şu hâle göre o, herhangi bir vâsıta olmaksızın Allah’tan istimdâd eden, bütün ruhların da kendisinden istimdâd ettiği bir maddedir." ("Şerhü’l-Fusûs li’l-Bosnevî"; Nâfiz Paşa, no: 536, 544-545. yp.)
Bosnalı Abdullah Efendi "Şerhü’l-Fusûs li’l-Bosnevî"nin başka bir noktasında; Hâtemü’n-nübüvve’nin ve Hâtemü’l-velâye’nin aslı olan "Küllî rûh"un, yaratılışı her şeyden önce olan "Nûr"dan ve ilk açığa çıkarılan şey olan "Hakîkat-ı Muhammediyye"den başka bir şey olmadığını; bu noktada Allah’tan vâsıtasız olarak istimdâd eden Hâtemü’l-evliyâ’nın da, diğer ruhlarla Allah arasında vâsıta olmak için yaratıldığını ifşâ ederek, mühim bir sırrı daha ortaya koymuştur:
"Hâtemü’n-nübüvve nübüvvetlerin hepsinin kuşatıcısı olduğu gibi; her velâyeti ihâtâ eden ‘Küllî ruh’ da Hatmü’n-nübüvve’nin bâtını olan Hatmü’l-velâye’nin rûhu olduğu için, Hatmü’n-nübüvve’nin ve Hatmü’l-velâye’nin rûhu bambaşkadır. Çünkü Hâtemü’l-evliyâ, velâyetlere keşifler, tecellîler, ilimler, sırlar, hâller ve makamlardan yana verilenlerin hepsini biraraya getiren ‘Hatm’in toplanıp birleştiği velâyet-i Muhammediyye’yi tümüyle toplayıp birleştiren bir sûrettir; zîrâ onun hakîkati her şeyden önce açığa çıkartılan ‘Hakîkatü’l-hakâyık’, yâni "Hakikatlerin hakikati"dir. O gaybî fetihlerin anahtarıdır. Ruhların kendisiyle kâim olduğu nûrdan bir maddedir. O’nun hayâtı, diğer ilâhî mertebelerin içine bir gönderici ve sirâyet ettirici kılınan kendi hakîkatindendir. Rûhu ruhlar arasındaki herhangi bir ruhtan değil, vâsıtasız olarak Allah’tan istimdâd eder; ilâhî vergilerle ilgili olarak, bütün ruhlar da onun mişkâtından istimdâd eder. Ulûhiyyet mertebesine ve toplanış hazîresine nisbet edilerek meydana getirildiği için, ilâhî isimlerin hazîrelerinden biri olmuştur.
‘Size gelen her nîmet Allah’tandır.’ (Nahl: 53)
Hâtemü’l-evliyâ işte bu mertebenin küllî mazharı ve Muhammedî velâyet’in mişkâtıdır. O bunu unsurî cesedinin terkibi zamânında akıl etmemiştir. Daha doğrusu Hâtemü’l-velâye, bunu unsurî cesedinin terkip ve zulmânî beşerî aslının vâroluş zamânında, kendiliğinden düşünmemiştir. Şu hâle göre o, herhangi bir vâsıta olmaksızın Allah’tan istimdâd eden, bütün ruhların da kendisinden istimdâd ettiği bir maddedir." ("Şerhü’l-Fusûs li’l-Bosnevî"; Nâfiz Paşa, no: 536, 544-545. yp.)