"Hâtemü’l-Velâye" İle Görüşme (2):
Hazret, Hâtemü’l-evliyâ olan zâtla görüştüğü ânı "Fütûhâtü’l-Mekkiyye"nin başka bir yerinde, az önceki sözlerine benzer ifâdelerle tekrar arzetmiş; ancak bu defâ onun insanlardan gizlenen âlâmetinin ne olduğunu da açıkça ifşâ ederek, bu velînin makâmının Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in cesedinden bir tüy olduğunu haber vermiştir:
"Hâtemü’l-Velâyeti’l-Muhammediyye; ümmet-i Muhammed’in velâyeti için zuhûr edecek has Hatm’dir; İsâ Aleyhisselâm ile İlyâs, Hızır gibi ondan başkaları ve ümmette zuhûr eden Allah-u Teâlâ’nın her velîsi onun ‘Hatmiyyet’ hükmünün içine dâhildir. İsâ Aleyhisselâm da bu Hatmü’l-Muhammedî’nin Hatm’i altında sona erdirici bir ‘Hatm’ olur."
"Ben beş yüz doksan dört senesinde, batı beldelerinden olan Fas’ta, bu Hâtemü’l-Muhammedî ile tanışıp konuştum. Hakk onu bana târif etti ve onun adlandırılamayan alâmetini bana verdi. Zirâ onun menzili, Resulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-in cesedinden bir tüyün menzilidir.
Onunla ilgili olarak özetle bunu kavrayabildim; Allah’ın onunla ilgili olarak bildirdiğinin veyâ bu dâvâ içinde kendisini tanıyıp tasdik etmenin dışında, onu tafsilâtlı bir biçimde tanıyıp bilemedim. İşte bu sebeple onu, (onun) tüylerinden bir tüy olarak bil ve tüylerin misâlini de evin üzerindeki kapalı bir kapı veyâ örtük bir sandık şeklinde gör! Bu evin içinde, içerisinde hareket etmeye salıverilmiş bir hayvan bulunduğu hissedilir; lâkin ağır bir şey ihtivâ eden sandığı ağırlaştıran(ın ne olduğu) bilinemediği gibi, onun da hayvan türlerinden hangisi olduğu bilinmez, veyâ insan olduğu anlaşılır, ama onun aynının başkasınınkinden farklı olduğu anlaşılmaz. Dolayısıyla da bu sandıkta gizlenen bu şeyin aynının ne olduğu bir türlü bilinemez. İşte bu gizlilik için, anlayışı sağlayıcı bir adlandırma olarak bu misâl verilebilir." (Fütûhâtü’l-Mekkiyye an Esrâri Memleketi’l-Mâlikiyye ve’l-Mülkiyye; c.6, s.393, Bas.: Beyrut, 1994.)
Hazret, Hâtemü’l-evliyâ olan zâtla görüştüğü ânı "Fütûhâtü’l-Mekkiyye"nin başka bir yerinde, az önceki sözlerine benzer ifâdelerle tekrar arzetmiş; ancak bu defâ onun insanlardan gizlenen âlâmetinin ne olduğunu da açıkça ifşâ ederek, bu velînin makâmının Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-in cesedinden bir tüy olduğunu haber vermiştir:
"Hâtemü’l-Velâyeti’l-Muhammediyye; ümmet-i Muhammed’in velâyeti için zuhûr edecek has Hatm’dir; İsâ Aleyhisselâm ile İlyâs, Hızır gibi ondan başkaları ve ümmette zuhûr eden Allah-u Teâlâ’nın her velîsi onun ‘Hatmiyyet’ hükmünün içine dâhildir. İsâ Aleyhisselâm da bu Hatmü’l-Muhammedî’nin Hatm’i altında sona erdirici bir ‘Hatm’ olur."
"Ben beş yüz doksan dört senesinde, batı beldelerinden olan Fas’ta, bu Hâtemü’l-Muhammedî ile tanışıp konuştum. Hakk onu bana târif etti ve onun adlandırılamayan alâmetini bana verdi. Zirâ onun menzili, Resulullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-in cesedinden bir tüyün menzilidir.
Onunla ilgili olarak özetle bunu kavrayabildim; Allah’ın onunla ilgili olarak bildirdiğinin veyâ bu dâvâ içinde kendisini tanıyıp tasdik etmenin dışında, onu tafsilâtlı bir biçimde tanıyıp bilemedim. İşte bu sebeple onu, (onun) tüylerinden bir tüy olarak bil ve tüylerin misâlini de evin üzerindeki kapalı bir kapı veyâ örtük bir sandık şeklinde gör! Bu evin içinde, içerisinde hareket etmeye salıverilmiş bir hayvan bulunduğu hissedilir; lâkin ağır bir şey ihtivâ eden sandığı ağırlaştıran(ın ne olduğu) bilinemediği gibi, onun da hayvan türlerinden hangisi olduğu bilinmez, veyâ insan olduğu anlaşılır, ama onun aynının başkasınınkinden farklı olduğu anlaşılmaz. Dolayısıyla da bu sandıkta gizlenen bu şeyin aynının ne olduğu bir türlü bilinemez. İşte bu gizlilik için, anlayışı sağlayıcı bir adlandırma olarak bu misâl verilebilir." (Fütûhâtü’l-Mekkiyye an Esrâri Memleketi’l-Mâlikiyye ve’l-Mülkiyye; c.6, s.393, Bas.: Beyrut, 1994.)