Hatemü'l-Velâye'nin, Diğer Peygamberlerin Velâyetleriyle Kıyası:
Şeyh Hasan eş-Şirvânî -kuddise sırruh- Hazretleri Risâle-i Beyân-ı Nübüvvet-i Nebî ve Velâyet-i Velî adlı eserinde nübüvvet ile velâyet mertebeleri arasındaki farkı izâh ederek, Hâtemü'l-enbiyâ'nın bâtın velâyetine mazhar olan Hâtemü'l-evliyâ'nın velâyet mertebesinin diğer peygamberlerin velâyetlerinden öne geçişi ile ilgili esrârı şu ifâdelerle beyan buyurmuştur:
"Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla… Üstünlük ancak O'nun yardımı iledir.
Bilesin ki, nübüvvet ve velâyet hakkında büyüklerin ve uluların sözü çoktur ve cümlesi şunda ittifak etmişlerdir ki; 'Velâyet nübüvvetten daha üstündür.'
Şimdi söz bu nev ve bu minvâl üzere olunca, bunun hakîkî manâsını beyan etmek bize vâcip oldu.
Velâyet ne manâ ile nübüvvetten daha üstün olur, evvelâ onu bildirmek gerek.
Velâyet neden ibârettir ve Nübüvvet neye işarettir? Tâ ki ondan sonra üstünlüğü ve gâlipliği beyan oluna…
Hâl şudur ki; Velâyet, 'Fenâ fîllâh' ve 'Bekâ billâh'tan ibârettir. Kul ne zaman ki kendi vasıflarının cümlesinden sıyrılıp çıkarsa, o zaman ilâhî vasıflara ve nâmütenâhî bir ahlâka kânî olur; Hakk'ın isimleri ve sıfatları ile Ehadiyyet tecellîsinin nûru ile tabîat karanlıklarından halâs bulur. Onun için de kuşatıcı ve açıcı ilim ve marifetler hâsıl olur diye, mertebesinde onu 'Velî' olarak çağırırlar. Ve bu velî, Hazret-i Hakk'ın Zât'ını müşâhededen dahi perdelenmez. Kemâlâtının feyzini elde etmede meleğin vâsıta olmasına da muhtaç değildir.
Nübüvvet ise, yaratılanları ilâhî Zât'tan ve sıfatlarından, mebde ve meâd, emir-nehiy ve âhiret âleminden haberdar etmekten ibarettir; her kim bu sıfatla vasıflanmış olursa onu da Nebî olarak çağırırlar.
Nübüvvet iki kısım üzerindedir: Şer'î Nübüvvet ve Tarîfî (bildirici) Nübüvvet. Şer'î Nübüvvet şundan ibarettir ki; o Nebî Hakk Teâlâ tarafından halkın işleri için Has bir şerîat meydana koyar ve yönelinecek bir kânûn peyda eder, bu kesilebilir. Zira bu cihet, halkla alâkalıdır. Tarîfî Nübüvvet ise Zât'ı ve sıfatları, irfânın kemâllerini bilmekten ve başkalarını uyarmaktan ibarettir; bu sonsuzların sonusuzuna dek devam eder ve kesilmez. Bazılarının (Hâtemü'l-evliyâ'nın) velâyeti işte bundan ibarettir ve bunun son bulmaması o cihettendir ki; o Hakk'a nispet edilmiştir.
Bu nedenle bazı büyüklerin sözünde şöyle gelmiştir: 'Velâyet felekleri kuşatmıştır, ebediyyen kesilmez ve âlem onunla ayakta durur.'
Velâyet kâinâtı ihâta etmiştir; feleklerin de [149b] feleğinden ibarettir ve asla kesilmez. Her zaman vardır; zira zaman felekleri de kuşatmıştır. Şimdi bu beyan tespiti sağlamış oldu.
Bilmek gerekir ki, 'Velâyet nübüvvetten üstün ve gâliptir.' diye işte buna demişlerdir. Bundan murâd ne Peygamber'in velâyeti, ne de Velî'nin velâyetidir; zira ki her zamanın velisi şeriatte o zamanın nebisine tâbidir, tâbi olmaması mümkün değildir. Madem ki tâbidir; ona tâbi olduğu için o ona gâlip olur. Ve Nebî'nin nübüvveti kendi velâyetinden sonradır. Zira ondan evvel onda velâyet hâsıl olur.
'Nebînin velâyeti nübüvvetinden gâliptir.' iddiasına delil bu Hadistir ki;
'Benim Allah ile öyle bir vaktim olur ki, oraya ne yakın bir melek sızabilir; ne nebî, ne de resul sokulabilir.' (Keşfü'l-Hafâ)
Yâni 'Benim Hakk'la bir vaktim vardır ki, oraya mukarreb melek de, mürsel bir nebî de sığmaz'. Bu mertebeden daha üstünü Ulûhiyyet'tir.
Ve dahi Kur'an'da gelmiştir:
'Benim dünyada da âhirette de Velî'm sensin.' (Yûsuf: 101)
Ve dahi buyurmuştur ki:
'Allah iman edenlerin Velî'sidir.' (Bakara: 257)
Ve dahi şöyle buyurdu:
'O Velî'dir, Hamîd'dir.' (Şûrâ: 28)
Eğer Nebî, şer'î nübüvvet dışındaki bir kelâm ile kelâm edenlerden olursa, o Velâyet makamından olan zâhir şerîat'tendir; İhâtadan gaye ise Hakk'ın varlığıdır. Nitekim Hadis'te gelmiştir:
'Eğer siz bir ip sarkıtmış olsanız, o mutlaka Allah'ın üzerine düşerdi.' (Tirmizî)
Yâni eğer sizi ip ile indirecek olsalar Hakk'a inersiniz. Bundan maksat odur ki, bu mana zâhir şerîat'in dışındadır. Zira kimse Hakk'a inmez, ihâtadan gaye Hakk'ın varlığıdır, hiçbir şekilde O'ndan ayrı tarafı yoktur ve's-selâm…
Umulur ki bu Risâle'lere hüsn-i iltifât ile nazar olunup, çözümünü lütuf eteği ile setr edip, güzel nazarı bizden esirgemeyeler." (Risâle-i Beyân-ı Nübüvvet-i Nebî ve Velâyet-i Velî, İBB Yazmalar Ktp., Osman Ergin Yz., nr.: 656, vr. 149a-149b)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |
Şeyh Hasan eş-Şirvânî -kuddise sırruh- Hazretleri Risâle-i Beyân-ı Nübüvvet-i Nebî ve Velâyet-i Velî adlı eserinde nübüvvet ile velâyet mertebeleri arasındaki farkı izâh ederek, Hâtemü'l-enbiyâ'nın bâtın velâyetine mazhar olan Hâtemü'l-evliyâ'nın velâyet mertebesinin diğer peygamberlerin velâyetlerinden öne geçişi ile ilgili esrârı şu ifâdelerle beyan buyurmuştur:
"Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla… Üstünlük ancak O'nun yardımı iledir.
Bilesin ki, nübüvvet ve velâyet hakkında büyüklerin ve uluların sözü çoktur ve cümlesi şunda ittifak etmişlerdir ki; 'Velâyet nübüvvetten daha üstündür.'
Şimdi söz bu nev ve bu minvâl üzere olunca, bunun hakîkî manâsını beyan etmek bize vâcip oldu.
Velâyet ne manâ ile nübüvvetten daha üstün olur, evvelâ onu bildirmek gerek.
Velâyet neden ibârettir ve Nübüvvet neye işarettir? Tâ ki ondan sonra üstünlüğü ve gâlipliği beyan oluna…
Hâl şudur ki; Velâyet, 'Fenâ fîllâh' ve 'Bekâ billâh'tan ibârettir. Kul ne zaman ki kendi vasıflarının cümlesinden sıyrılıp çıkarsa, o zaman ilâhî vasıflara ve nâmütenâhî bir ahlâka kânî olur; Hakk'ın isimleri ve sıfatları ile Ehadiyyet tecellîsinin nûru ile tabîat karanlıklarından halâs bulur. Onun için de kuşatıcı ve açıcı ilim ve marifetler hâsıl olur diye, mertebesinde onu 'Velî' olarak çağırırlar. Ve bu velî, Hazret-i Hakk'ın Zât'ını müşâhededen dahi perdelenmez. Kemâlâtının feyzini elde etmede meleğin vâsıta olmasına da muhtaç değildir.
Nübüvvet ise, yaratılanları ilâhî Zât'tan ve sıfatlarından, mebde ve meâd, emir-nehiy ve âhiret âleminden haberdar etmekten ibarettir; her kim bu sıfatla vasıflanmış olursa onu da Nebî olarak çağırırlar.
Nübüvvet iki kısım üzerindedir: Şer'î Nübüvvet ve Tarîfî (bildirici) Nübüvvet. Şer'î Nübüvvet şundan ibarettir ki; o Nebî Hakk Teâlâ tarafından halkın işleri için Has bir şerîat meydana koyar ve yönelinecek bir kânûn peyda eder, bu kesilebilir. Zira bu cihet, halkla alâkalıdır. Tarîfî Nübüvvet ise Zât'ı ve sıfatları, irfânın kemâllerini bilmekten ve başkalarını uyarmaktan ibarettir; bu sonsuzların sonusuzuna dek devam eder ve kesilmez. Bazılarının (Hâtemü'l-evliyâ'nın) velâyeti işte bundan ibarettir ve bunun son bulmaması o cihettendir ki; o Hakk'a nispet edilmiştir.
Bu nedenle bazı büyüklerin sözünde şöyle gelmiştir: 'Velâyet felekleri kuşatmıştır, ebediyyen kesilmez ve âlem onunla ayakta durur.'
Velâyet kâinâtı ihâta etmiştir; feleklerin de [149b] feleğinden ibarettir ve asla kesilmez. Her zaman vardır; zira zaman felekleri de kuşatmıştır. Şimdi bu beyan tespiti sağlamış oldu.
Bilmek gerekir ki, 'Velâyet nübüvvetten üstün ve gâliptir.' diye işte buna demişlerdir. Bundan murâd ne Peygamber'in velâyeti, ne de Velî'nin velâyetidir; zira ki her zamanın velisi şeriatte o zamanın nebisine tâbidir, tâbi olmaması mümkün değildir. Madem ki tâbidir; ona tâbi olduğu için o ona gâlip olur. Ve Nebî'nin nübüvveti kendi velâyetinden sonradır. Zira ondan evvel onda velâyet hâsıl olur.
'Nebînin velâyeti nübüvvetinden gâliptir.' iddiasına delil bu Hadistir ki;
'Benim Allah ile öyle bir vaktim olur ki, oraya ne yakın bir melek sızabilir; ne nebî, ne de resul sokulabilir.' (Keşfü'l-Hafâ)
Yâni 'Benim Hakk'la bir vaktim vardır ki, oraya mukarreb melek de, mürsel bir nebî de sığmaz'. Bu mertebeden daha üstünü Ulûhiyyet'tir.
Ve dahi Kur'an'da gelmiştir:
'Benim dünyada da âhirette de Velî'm sensin.' (Yûsuf: 101)
Ve dahi buyurmuştur ki:
'Allah iman edenlerin Velî'sidir.' (Bakara: 257)
Ve dahi şöyle buyurdu:
'O Velî'dir, Hamîd'dir.' (Şûrâ: 28)
Eğer Nebî, şer'î nübüvvet dışındaki bir kelâm ile kelâm edenlerden olursa, o Velâyet makamından olan zâhir şerîat'tendir; İhâtadan gaye ise Hakk'ın varlığıdır. Nitekim Hadis'te gelmiştir:
'Eğer siz bir ip sarkıtmış olsanız, o mutlaka Allah'ın üzerine düşerdi.' (Tirmizî)
Yâni eğer sizi ip ile indirecek olsalar Hakk'a inersiniz. Bundan maksat odur ki, bu mana zâhir şerîat'in dışındadır. Zira kimse Hakk'a inmez, ihâtadan gaye Hakk'ın varlığıdır, hiçbir şekilde O'ndan ayrı tarafı yoktur ve's-selâm…
Umulur ki bu Risâle'lere hüsn-i iltifât ile nazar olunup, çözümünü lütuf eteği ile setr edip, güzel nazarı bizden esirgemeyeler." (Risâle-i Beyân-ı Nübüvvet-i Nebî ve Velâyet-i Velî, İBB Yazmalar Ktp., Osman Ergin Yz., nr.: 656, vr. 149a-149b)
| Hakikat'te Bu Ay | Diğer Sayılar | Ana Sayfa |